• Nisan 23, 2024

ARA GÜLER-FOTOĞRAFIN YORULMAYAN HAMALI

BySemih Hasançebi

Eyl 30, 2020

Ara Güler 16 Ağustos 1928’de İstanbul’da doğdu. Lisedeyken film stüdyolarında sinemacılığın her dalında çalışırken Muhsin Ertuğrul’un tiyatro kurslarına devam etti. Çünkü yönetmen veya oyun yazarı olmak istiyordu. 1950’de Yeni İstanbul gazetesinde gazeteciliğe başlarken aynı zamanda İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesine devam etti.

1958’de Time-Life, Paris-Match ve Der Stern dergilerinin yakın doğu foto muhabirliği görevlerini üstlendi. 1961’de askerlik görevini tamamladı ve Hayat Dergisi’nde fotograf bölüm şefi olarak çalışmaya başladı. Aynı yıllarda Henri Cartier Bresson ile tanışarak Paris Magnum Ajans’ına katıldı ve İngiltere’de yayımlanan Photography Annual antalojisi onu dünyanın en iyi yedi fotografcısından biri olarak tanımladı. Yine o yılda ASMP’ye (Amerikan Dergi Fotografcıları Derneği) tek Türk üye olarak kabul edildi.

1962’de Almanya’da çok az fotoğrafcıya verilen Master of Leicaünvan’ını kazandı. İsviçre’de çıkan “Camera” dergisinde kendisine özel bir sayı ayırdı. 1964’de Mariana Noris’in ABD’de basılan “Young Turkey” adlı yapıtında fotografları kullanıldı. 1967’de Japonya’da çıkan Photography of the WorldRichard Avedon ile birlikte bir dizi fotografı yayınlandı. 1967’de Kanada’da açılan “İnsanların Dünyasına Bakışlar” sergisinde, 1968’de New York Modern Sanatlar Galerisi’nde düzenlenen “Renkli Fotografın On Ustası” adlı sergide aynı yıl Almanya’da, Köln’de Fotokina Fuarı’nda yapıtları sergilendi. 1970’de “Türkei” adında fotograf albümü Almanya’da yayımlandı.

Sanat ve Sanat tarihi konularındaki fotografları ABD’de Time-Life, Horizon ve Nesweek kitap bölümlerince ve İsviçre’de Skira Yayınevi tarafından kullanıldı. 1971’de Lord Kinross’un “Hagia-Sophia” (Ayasofya) kitabının fotograflarını çekti. Yine Skira yayınevince Picasso’nun 90.yaşünü için yayınlanan Picasso Metamorphose et unite adlı kitap için Picasso’nun foto-röportajını yaptı.

1972’de Paris Ulusal Kitaplık’ta sergisi açıldı. 1975’de ABD’ne davet edildi ve birçok ünlü Amerikalının fotograflarını çektikten sonra Yaratıcı Amerikalılar adlı sergisini Dünyanın birçok kentinde sergiledi. Yine aynı yıl Yavuz zırhlısının sökülmesini konu alan Kahramanın Sonu adlı bir belgesel film çekti. 1979’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin foto muhabirliği dalındaki Birincilik ödülü’nü aldı. 1980’de fotograflarının bir kısmı Karacan Yayıncılığın bastığı Fotograflar adlı kitabında basıldı. 1986’da Hürriyet Vakfı’nca basılan Prof. Abdullah Kuran’ın yazdığı “Mimar Sinan kitabı”‘nı fotografladı. Aynı kitap 1987’de Institute of Turkish Studies tarafından İngilizce olarak yayınlandı. 1989’da Ara Güler’in Sinemacıları kitabı basıldı. 1991’de Dışişleri Bakanlığı için Halikarnas Balıkçısı’nın (Cevat Şakir Kabaağaclı) “The Sixth Continent” adlı kitabını fotoğrafladı.

Bütün dünyayı gezerek foto röportajlar yaptı ve bunları Magnum ajansı ile dünyaya duyurdu. Bu arada İsmet İnönü, Winston Churchill, Indira Gandi, John Berger, Bertrand Russel, Bill Brandt, Alfred Hitchcock, Ansel Adams, Imogen Cunningham, Salvador Dali, Picasso gibi bir çok ünlü kişi ile roportajlar yapmış ve fotograflarını çekmiştir. En ünlüsü fotografcılara poz vermeyen Picasso Roportajı’dır.

Yıllarca üstünde çalıştığı Mimar Sinan yapıtlarının fotografları 1992’de Fransa’da, ABD ve İngiltere’de Sinan, Architect of Soliman the Magnificentadlı kitabı yayımlandı. Aynı yıl “Living in Turkey” adlı kitabı İngiltere, ABD ve Singapur’da Turkish Style başlığıyla, Fransa’da “Demeures Ottomanes de Turquie” adıyla yayımlandı. 1994’de “Eski İstanbul Anıları”, 1995’de “Bir Devir Böyle Geçti”, “Yitirilmiş Renkler ve Yüzlerinde Yeryüzü”, fotograf kitapları yayımlandı.

Ara Güler’in fotografları Paris Ulusal Kitaplık’ta, ABD’de Rochester Georg Eastman Müzesi’nde Nebraska Üniversitesi Sheldon Koleksiyonu’nda bulunmaktadır. Köln Mueseum Ludwing’de Das Imaginare Photo Museum’da fotografları sergilenmektedir. Ara Güler, Türk fotografının ustalarından birisi olarak dünya fotograf tarihinde de seçkin bir yere sahiptir. Belgeci bir fotograf biçiminin ustası olması ona ün kazandırmıştır.

Sanat olmasına gerek yoktur fotoğrafın. Fotoğraf tarih olayıdır. Tarihi zaptediyorsun. Bir makine ile tarihi durduruyorsun” diyen usta fotomuhabiri Ara Güler, dün 23.20’de tedavi gördüğü Florence Nightingale Hastanesi’nde yaşamını yitirdi.


“Hal­bu­ki ben bir­den­bi­re fo­toğ­ra­fa baş­la­ma­dım. Ben esa­sın­da si­ne­may­la baş­la­dım. Çün­kü ba­bam ba­na ben çok kü­çük­ken, 15 ya­şın­day­ken, si­ne­ma oy­nat­ma ma­ki­ne­si al­dı. Bu ma­ki­ne 35 mm’lik Er­ne­man Ki­nox mar­ka bir ma­ki­ney­di. Ben or­da si­ne­ma film­le­ri­ni oy­nat­ma­ya baş­la­dım, fa­kat film­ler az­dı. Ba­bam İpek Film Stüd­yo­su vs. ile ar­ka­daş­tı. Ben o stüd­yo­lar­da­ki im­ha edi­le­cek es­ki film­le­ri, ses­siz film­le­ri alır oy­na­tır­dım. Be­nim bu işi sev­di­ği­mi gö­rün­ce, yaz­la­rı be­ni film stüd­yo­la­rı­na gön­der­di­ler. Or­da mon­taj­da, senk­ron­da, Jo­ac­him Fil­me­ri­dez’in ka­me­ra­man asis­tan­lı­ğı­nı yap­tım. Da­ha son­ra ora­da bü­yük bir yan­gın ol­du. Yan­gın­dan kur­tu­lan son in­san ben ol­dum. Da­ma çık­tım, dam da ya­nı­yor­du. İt­fa­iye be­ni dam­dan kur­tar­dık­tan son­ra ba­bam be­ni bir da­ha ora­la­ra gön­der­me­di. Ben da­ha son­ra fo­toğ­raf­çı­lık­la uğ­raş­tım ama­tör ola­rak.”

“Benim bir kız arkadaşım vardı. Meğer Dali, onun vaftiz babasıymış. Beni aldı, götürdü.Bir gün dedim ki ben senin doğru dürüst resmini çekeceğim. “Peki yarın çekeriz” dedi. Bir gittim, üç tane Fransız gazeteci. “Dur ben onları salarım şimdi” dedi. Oturttu adamları karşısına, “Söyle bakalım ziftin formülü nedir?” dedi. Üçü de bilemedi tabii. “Hah işte. Ben bastonumu alır, ziftin içine batırır, dışarı çıkarırım 250 bin dolar eder, bunu sen yaparsan deli derler. Şimdi git dediğimden ne anladıysan onu yaz” dedi. “Ben Salvador Dali’yim, sen kimse değilsin” diyor adam.”

“Herif yanına adam sokmuyor. Yoksa resim yapamaz. Bizim yayınevi kitabını basacakti. Patron da meyhane arkadaşım, “Beni götürmezsen konuşmam seninle” dedim. Öyle gittim. Picasso da sevdi beni, “Sen benim bu kadar fotoğrafımı çekiyorsun, ben de senin resmini çizeyim” dedi. Türkiye’de bir adet orijinal Picasso var, benim evde.”

oto muhabiri Ara Güler, fotoğraflarını çektiği ünlü ressam Pablo Picasso ile ilgili anılarını anlattı. “Picasso İstanbul’da” sergisinin bulunduğu Emirgan’daki Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde, Doğan Hızlan’ın gerçekleştirdiği söyleşide Güler, 1971’de, Cannes’daki evinde Picasso ile görüştüğünü ve burada ünlü sanatçının çok sayıda fotoğrafını çektiğini kaydetti. Güler, bu fotoğraflardan birinin, Picasso eserlerine yer verilen “Metamorfoz” adlı kitabın kapağında kullanıldığını belirterek, “Görüşmeye gittiğim zaman kaldığım oteldeki barmen, Picasso ile görüşeceğimi duyunca güldü. Çünkü, Lenin nişanını kendisine vermek üzere gelen Rusya Büyükelçisi bile görüşememişti” dedi.

Picasso’nun o dönemde önemli bir mal varlığına sahip olduğunu ve kendisine ait bir şatoda görüştüklerini ifade eden Güler, şöyle devam etti:

“Ben sürekli fotoğraflarını çekiyordum. Bir ara bana, ‘ben de senin resmini çizeyim’ dedi. O sırada boş kağıt bulamadığım için odada elime geçen bir kitabı verdim ve o kitabın boş bir sayfasına, bana bakmadan resmimi çizmeye başladı. Bana, ‘Sezar’a benziyorsun’ dedi. Sonra, resmin çizildiği kitabın da antika olduğunu öğrendim. Tabii o sayfayı kitaptan kopartamadığım için çizimin öprodüksiyonunu yaptırdım ve odama astım. Onunla tanışmak benim için büyük bir olaydı. İlginç yönleri de vardı. Bir gün kendisine çok sayıda çek getirildi ve hepsini tek tek imzaladı. Ben de merak ettim, ‘neden bu kadar çek imzalıyor’ diye sordum. Evin tüm harcamaları için çek imzalıyormuş ve çekleri alanlar da ‘Picasso’ imzası var diye çekleri bozmuyorlarmış…”

“Yukarı çıktık beraber. Otel odasının ortasında da yatak var. Kadın yorgundu. Ayakkabılarını çıkardı, yatağın üzerinde oturdu. “Burada böyle dururken resmini çekebilir miyim?” dedim. Çek diyince birkaç tane çekip Türkiye’ye gönderdim. Burada da afiş yapmışlar: “Muhabirimiz Ara Güler Sophia Loren’in yatak odasında” diye. Laf mı bu şimdi?”


“Her tarafa tahta perde çekmişler. Düşünsene Taksim Meydanı alttan geçişli olacak. Herkesi yürümeye mecbur ediyor. Benim ayaklarım tutmuyor mesela. Ötekiler ne olacak, onlar vatandaş değil, Japon mudur? Şehir, orada yaşayan, birikimi olan, oraya hayran kalan ve orda ölümünü bekleyen insanlarla doludur. Şehirler böyle olur. Memleket ona denir.”

“Çağ değişti, yaşam değişti… Değişecekti, değişmeliydi de ve öyle oldu. Elbette ki benim kuşağım ve benden önceki kuşaklar bir daha erguvanlarla sarılı bir bahçe kapısının önünden geçemeyecekler, yağmur yağınca kayganlaşan arnavutkaldırımlı bir Boğaziçi sokağından inemeyecekler, eski İstanbul sokaklarında sık sık rastlanan bir tekir kedi kuşkulu parlak gözleriyle duvarın üstünden sizi izlemeyecek, “miyav!” diyerek önünüzden kaçıp gitmeyecektir artık. Bu sokaklarda artık renk renk, cins cins park etmiş otomobiller, banka ilanları, park levhaları, trafik işaretleri, duvarlara yapıştırılmış ilanlar… yüzyılımızın sevimsiz boyalarıyla kapatılmış olumsuz bir dünya. Çağ değişti, yaşam değişti… Değişecekti, değişmeliydi de ve öyle oldu. Artık ne zaman İstanbul’da fotoğraf çekmeye çıksam, böyle sokaklardan geçiyorum. Oysa benim için fotoğraf çekmek, içimde hissettiğim dünyayı çekmektir. Belki de yeniden fotoğrf çekebilmek için estetiksizliğin estetiğini keşfetmem gerekli. Onun da adı İstanbul olmaz, başka birşey olur. Bugünkü yeni kuşak, eskiyi hiç bilmediği ve tahmin de edemediği için, İstanbul’u budur, böyledir, böyleydi sanıyor. Eski bir fotoğrafa bakınca da şaşıp kalıyor, “Bu da neresi?” diyor, çünkü çoğu yer artık eskisine benzemiyor, ya da hiç yok. Kandilli’de güneşi perde perde batıran Yahya Kemal’i, “Urumelihisar”nda oturup da gözleri kapalı İstanbul’u dinleyen Orhan Veli’yi bu değişen İstanbul’la birlikte unutmak gerek herhalde. İstanbullu olmak biryaşam tarzıdır, çünkü İstanbul üç gerçek imparatorluğun merkezi ve potasıdır. Dünyanın başka hiçbir kentine benzemez. Ne yazık ki, gelecek kuşaklar bu yaşam tarzını hiçbir zaman tadamayacaklar. Zaten yaşayışları ve eğitimleri buna göre değil. Bu kitaptaki fotoğraflar, yaşadığım günlerin bende bıraktığı kaybolmuş ya da bitmiş bir dünyadan çizgilerdir. Konu İstanbul olduğu için, sergilemiş olduğum fotoğraflara ek olarak burada belge niteliğindeki röportaj fotoğraflarına da yer verdim. Bitmiş ve bitmekte olan bir yaşamın gerçeklerini bu kitapta toplamaya çalıştım. İnanıyorum ki fotoğraf, yaşantının bir ***** yakalayıp onu gelecek zamanlara ulaştarın bir sihirdir.”

Gümüşsuyu, 1994

(Ara Güler’in ‘Eski İstanbul Anıları’ adlı kitabından)

Photos ‘ışık’, graphe ‘yazı’ demek: yani 1839’da keşfedilen fotoğraf için, ‘ışık ile yazı yazmak’ diyebiliriz. Fotoğrafın sanat sayılıp sayılmadığı ise her zaman şüphe götürmüştür. Ünlü Fransız şair ve sanat eleştirmeni Charles Baudelaire, “Fotoğraf Sanat mı?” isimli yazısında, fotoğrafın sanat değil, sanayi olduğunu söylemiş. Bu konuda herkes farklı düşünebiliyor; “Ne var ki, basacaksın işte makinenin düğmesine, hele bir de doğru ışıkla güzel bir enstantane yakaladın mı, al işte sana iyi fotoğraf” demek mümkün tabii.

Elbette bu işin teknikleri, kursları, ustaları, sergileri var; ama yine de bir Van Gogh tablosu ya da Beethoven konçertosu ile bir fotoğrafı aynı kefeye koymak da içimizden gelmiyor. Belki de burada farklı kıstaslar söz konusudur, işte Türk fotoğraf sanatının ve aynı zamanda bu yazının kahramanı Ara Güler, kendi sözleriyle bizi burada çıkmazdan kurtarıyor gibi: “Fotoğraf niye sanat değildir? Çünkü hakikatin parçasını yakalayan bir şeydir. Hakikat olduğu için fotoğraf mevcuttur”. Fotoğrafı sanat olarak değil, bambaşka bir açıdan değerlendirmesi bile Ara Güler’in neden sıra dışı bir fotoğrafçı olduğunu ortaya koyuyor.

“İstanbul Fotoğrafçısı” lakaplı Ara Güler, fotoğrafçılık dendiği zaman büyük ihtimalle çoğumuzun aklına ilk gelen isim. 1928 doğumlu, Ermeni asıllı Ara Güler, lisede okurken sinemacılık ve tiyatro oyunculuğu ile ilgilenmiş. Babasının hediyesi olan 35 mm bir makine ile sinemacılığa da kendi çapında adım atmış. Yani görsel sanatlarım tümüne gönül vermiş diyebiliriz. O kadar ki, yazım sanatının artık fazla ilgi çekmediğini, günümüzde aslolanın görüntü sanatları olduğunu söylüyor. 

Kaderin bir cilvesi olarak sinemacılıktan kopmak zorunda kalmış ve fotoğrafçılık yapmaya başlamış. Üniversitede ekonomi okumuş, aynı zamanda Yeni İstanbul gazetesinde çalışmış. Sonraları Time, Paris-Match ve Der Stern dergileri için muhabirlik yapmış. Hayat Dergisi’nde çalışmaya başladıktan sonra, dünyaca ünlü fotoğrafçı Henri Cartier Bresson ile tanışmış ve Paris’te de fotoğrafçı olarak adını duyurmuş. İngiltere’de yayımlanan Photography Annual, onu dünyadaki yedi en iyi fotoğrafçıdan biri olarak duyurmuş. 1962 yılında, fotoğrafçılık adına büyük başarı sayılan “Master of Leica” unvanını kazanmış.

Sonraki yıllar boyunca, dünyanın çeşitli ülkelerinde fotoğrafçı olarak elde edilebilecek çeşitli başarılar kazanmış: İsviçre’nin prestijli fotoğraf dergisi Camera tarafından kendisine özel bir sayı ayrılmış, Japonya’da yayımlanan Dünya Fotoğraf Antolojisi’nde eserlerine yer verilmiş, New York Modern Sanatlar Galerisi’ndeki ‘Renkli Fotoğrafın On Ustası’ sergisinde yer almış, Almanya’da Türkei ismindeki fotoğraf albümü yayımlanmış… Gördüğünüz gibi saymakla bitecek gibi değil: bütün bu başarılar da Ara Güler’in dünyanın sayılı fotoğrafçıları arasında yer almasını sağlamış. Güler, 1966 yılında ilk kişisel sergisini açtıktan sonra başarılarının ardı arkası kesilmemiş: Almanya’da, Fransa’da, Amerika’da ve daha başka ülkelerde de eserleri sergilenmiş, hala da sergileniyor.

Ara Güler’in fotoğrafladığı ünlülerin isimleri de hayranlık uyandırıcı cinsten açıkçası: Picasso, İsmet İnönü, Winston Churchill, Indira Gandi, Alfred Hitchcock, Salvador Dali… Ara Güler çalışmalarıyla tarihe gerçekten de tanıklık etmiş yani.

Kendine fotoğrafçı değil, foto muhabir diyen Ara Güler’in fotoğrafları, insanı kendini İstanbul’un siyah beyaz sokaklarında gezermiş gibi hissediyor. Eminönü’nde kayıkçılar, Galata Kulesi’nin önünde buluşan insanlar, bir Beyoğlu kafesinde oturup sohbet edenler… Bir fotoğraf karesinde donmuş bir anı izlerken, o insanların kimler olduğunu düşünüp, o yerin şimdiki halini geçmişiyle kıyaslamaya çalışırken bulabilirsiniz kendinizi, Ara Güler’in fotoğraflarının bunu yapmaya yaşı yetmeyenlere geçmişi göstermek gibi bir misyonu var. Özellikle İstanbul’u kendine model almış, tarihi görsel anlamda gözler önüne sermeyi amaç edinmiş. Bunu kendisi de söylemiş zaten: “Sanat olmasına lüzum yoktur fotoğrafın. Fotoğraf tarih olayıdır. Tarihi zaptediyorsun. Bir makina ile tarihi durduruyorsun.”

“A Photographical Sketch of İstanbul”, “Al İşte İstanbul”, “Ara Güler’in Sinemacıları”, “Bizim Köy”, “Eski İstanbul Anıları”, “Halikarnassos’ta Bir Zaman”, “Turkey From the Air”, “Yeryüzünde Yedi İz”, “Yitirilmiş Renkler” ve daha pek çok kitap, görsel olarak Ara Güler imzasını taşıyor. “Sinan; Architect of Soliman the Magnificent”, “Living in Turkey”, “Young Turkey”, “Hagia Sophia” isimli kitapları resimlemiş. Çok fazla sayıda kitabın da kapak tasarımları ona ait. Ara Güler’in öykücülüğü de var, bunları daha çok gençliğinde kaleme almış. “Babil’den Sonra Yaşayacağız” isimli bir hikaye kitabı da bulunuyor. Ermenice aslından Türkçeye çevrilmiş.

Yaşayan bir büyük isim olarak değer bilinmiş bir karakter Ara Güler. Örneğin 1979’da, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin birincilik ödülünü almış, yakın zamanda da Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından Onursal Doktora ünvanı verilmiş kendisine.

Bilgisayar destekli dijital fotoğrafçılığa kesinlikle prim vermiyor, hatta bu tekniği açıkça aşağıladığı söyleniyor, her zaman analog makine kullanarak karanlık oda tekniğiyle baskı yapıyor. Bunun özel olarak fotoğrafçılıkla mı, yoksa teknolojinin ilerlemesi ile mi ilgili olduğunu bilmiyoruz. Zira kendisi ile yapılan pek çok röportajda, günümüzde artık şehirlerin görünümü kadar düşünme ve eğitim tarzlarının da değiştiğini, bunun da çok olumsuz yönde olduğunu vurguluyor. Belki de eski fotoğraflarında gördüğü ve gösterdiği gibi kalmasını istiyor herşeyin, kimbilir…

Sinema içinde bir ukte olarak kalmış olacak ki, artık dünyaya mal olmuş bir şahsiyet olarak, bazı sinema filmlerinde oyuncu olarak yer almış Ara Güler, bu fimler “İz”, “Bay E”, “Kaç Para Kaç” ve “Güneşe Yolculuk”. 1975 yılında çektiği bir belgeseli de var: “Kahramanın Sonu”.

Ara Güler, Taksim İstiklal Caddesi’ndeki Ara Kafe’nin de sahibi. Yer bulamama ihtimalinin sürekli çok yüksek olduğu mekanın duvarlarını da tabii ki kendi çektiği fotoğraflar süslüyor. Belki bir uğradığınızda rastlayabilirsiniz orada kendisine…

GÜLER BİYOGRAFİSİNDE BAZI ÖNEMLİ ÖDÜLLER LİSTESİ:

1. Leica Firması tarafından dünyada sadece 38 kişiye verilmiş olan İ MASTER OF LEICAİ unvanı verildi, 1961 ALMANYA

2. İngiltere’deki PHOTOGRAPHY YEAR BOOK tarafından İYedi Yıldız Fotoğrafçıİ dan biri olarak seçildi, 1961 İNGİLTERE

3. Gazeteciler Cemiyeti Fotoğraf Birincisi, 1979 İSTANBUL

4. Basın Yayın Genel Müdürlüğü tarafından İBasınımıza Değerli Hizmetlerindenİ dolayı verilen plaket, 24.07.1981

5. Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından İTürkiye’nin Yurtdışı Tanıtımına Katkılarındanİ dolayı, Uluslararası Basın Merkezi’nin açılışı nedeniyle Sepetçiler Kasrı’nda zamanın Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından verilen Şeref Ödülü, 07.06.1991

6. Başarılı İletişimciler Ödülü, 1995

7. İFSAK tarafından verilen İYılın Fotoğrafçısı Ödülüİ, 1995

8. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından verilen İ1995’in Başarılı İletişimciler Ödülüİ, 1995

9. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi tarafından verilen İ Zirvedekiler Onur Ödülüİ, 1999

10. Aydın Doğan Vakfı tarafından verilen İGörsel Sanatlara Büyük Ödülüİ, 1999

11. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, meslekte 50 yılını dolduran gazetecilere verilen İBURHAN FELEKİ basın hizmeti ödülü, 1999

12. 70. yaş günü nedeniyle Ermeni Patrikhanesi tarafından verilen Liyakat Nişan , 2000 İSTANBUL

13. Türkiye’de İYüzyılın Fotoğrafçısıİ unvanı verildi, 2000 İSTANBUL

14. Fransız Hükümeti tarafından İstanbul’daki Fransız Sarayı’nda İLegion D’Honeur; OFFİCİER DES ARTS ET DES LETREİ unvanı verildi, 2000

15. Yıldız Üniversitesi tarafından Fahri Doktora unvanı verildi, Mayıs 2004

Ara Güler hakkında bir tanesi Münih Üniversitesi’nde Almanca olmak üzere 6 adet doktora tezi yapılmıştır.

Başlıca Kitapları: Fotoğraflar (Karacan Yayınları, 1980, İstanbul); Ara Güler’in Sinemacıları (Hil Yayınları, 1989, İstanbul); Sinan, Architect of Süleyman the Magnificient (Edition Arheaud, 1992, Paris; Edition Thames and Hudson, 1992, Londra ve New York); Living in Turkey (Albin Michel, 1993, Paris; Tha- mes and Hudson, 1993, Londra ve New York; Archipelago Press, 1993, Singapur); Eski İstanbul Anıları (Dünya Yayınları, 1994, İstanbul); Bir Devir Böyle Geçti, Kalanlara Selam Olsun (Ana Yayıncılık, 1994, istanbul). Yitirilmiş Renkler (Dünya Yayıncılık, 1995, İstanbul); Yüzlerinde Yeryüzü (Ana Yayıncılık, 1995, İstanbul); Ara Güler’in 70. yaşgünü için özel olarak yapılan Ara Güler e Saygı kitabı (YGS Yayınları 1998, İstanbul, Hamburg); Babilden Sonra Yaşayacağız, (Kısa hikayeler, Aras Yayınevi, 1996, İstanbul); İstanbul des Djinns (Fata Morgana, 2001, Montpellier, Fransa); Yeryüzünde Yedi İz ( Yapı Kredi Yayınları, 2002, İstanbul); 100 Yüz ( Yapı Kredi Yayınları, 2003, İstanbul); Retrospektif – 50 Yıl Fotojurnalizm ( YGS Yayınları, 2004, İstanbul, Bremen); Ara Güler (Antartist Yayınları, 2005, İstanbul)

Ayrıca Yavuz Zırhlısı’nın sökümünü anlatan Kahramanın Sonu adında belgesel bir film de yapmıştır.

Babil’den Sonra Yaşayacağız Aras Yayınları, İstanbul, 1996

Yüzlerinde Yeryüzü Ana Yayıncılık, İstanbul, 1995

Yitirilmiş Renkler Dünya Şirketler Grubu, İstanbul, 1995

Bir Devir Böyle Geçti Kalanlara Selam Olsun Ana Yayıncılık, 1994

Eski İstanbul Anıları Dünya Şirketler Grubu, İstanbul, 1994

Yitirilmiş İstanbul Anıları Dünya Şirketler Grubu, İstanbul, 1994

Sinan, Architect of Soliman the Magnificent Metin : John Freely & Stephanos Yerasimos, Thames & Hudson, Londra ve New York, Ed. Arthaud, Paris, 1992

Living in Turkey Metin : Stephanos Yerasimos, Thames & Hudson, Londra vw New York, 1992

Demeures Ottomans de Turquie Metin : Stephanos Yerasimos, Archipelago Press, Singapur, 1992

The Sixth Continent Metin : Halkarnas Balıkçısı, T.C. Dışişleri Bakanlığı Kültür Dairesi, Ankara, 1991

Ara Güler’in Sinamacıları Hil Yayınları, İstanbul, 1989

Bedri Rahmi Metin : Prof. Abdullah Kuran, Institute of Turkish Studies, Washington D.C. 1987

Fikret Mualla Metin : Turan Erol, Cem Yayınları, İstanbul, 1984

Fotograflar Milliyet Yayınları, İstanbul, 1980

Harems Chene & Hudson, Londra, 1976

Yaratıcı Amerikalılar Amerikan Haberler Merkezi, 1975

Hagia Sophia Metin : Lord Kinross, Newsweek Books, New York, 1972

Turkei Terra Magica, Münih, 1970

Topkapı Sarayı – Sultan Portreleri Doğan Kardeşler Yayınlarıİstanbul 1967

Young Turkey Metin: Mariana Noris, Mead & Company, New York, 1964

Öster om Eufrat (Fırat’ın Ötesi) Tidens Förlag İsveç, 1960

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.