BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU
(1 Ocak 1911 – 21 Eylül 1975) Şair, yazar ve ressam.
1911 yılında Giresun’un Görele ilçesinde doğmuştur. Babası Mehmet Rahmi Bey; annesi Lütfiye Hanım’dır. Asıl adı Ali Bedrettin’dir.
Babası “Maçkalı Eyüboğlu” ailesindendi. “Eyüboğlu” soyadı buradan gelmektedir. Bedri Rahmi beş çocuktan ikincisidir.
Bedri Rahmi, Havza, Kütahya, Ankara, Artvin’de bulunduktan sonra, babası Trabzon milletvekili seçilince 1925’te Trabzon’a yerleşti ve liseyi burada bitirdi.
1927 yılında da okuduğu okula resim öğretmeni olarak atandı. Burada 7 ay görev yaptıktan sonra 1929 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi.
Nazmi Ziya Güran, İbrahim Çallı, Ahmet Haşim gibi alanında ünlü kişilerden ders aldı. 1931 yılında ağabeyinin desteğiyle Fransa’ya gitti. Burada kendini geliştiren Bedri Rahmi 1933 yılında yurduna geri döndü.
1934 yılında Yeni Adam Dergisi’nde ressam olarak çalışmaya başladı. Bu dönemde şiirleri de edebiyat dergilerinde yayınlanmaya başlamıştı. 1 Ocak 1935’te Bükreş’te ilk kişisel sergisi açıldı fakat bu sergiye kendisi katılamadı. 1936 yılında evlendi. Evlendikten sonra Tekel Genel Müdürlüğü’nde işe girdi. Güzel Sanatlar Akademisin’den “Hamam” adlı çalışmasıyla birinci olarak mezun oldu. Askerlik görevini tamamladıktan sonra 1941 yılında ilk şiir kitabı “Yaradana Mektuplar” yayımlandı.
Resim, mozaik, şiir alanlarında büyük işlere imza atan Bedri Rahmi Eyüboğlu 21 Eylül 1975 yılında İstanbul’da pankreas kanseri nedeniyle hayata veda etti.
ARKADAŞ DÖKÜMÜ
Evvela dişlerimiz döküldü
Sonra saçlarımız
Arkasından birer birer arkadaşlarımız
Şu canım dünyanın orta yerinde
Yalnız başına yapayalnız
Kırılmış kolumuz, kanadımız
Tatlı canımızdan usanmışız
Bir şüphedir sarmış yüreğimizi
Ya kendini aldatıyor demişiz ya bizi
Bir şüphedir demir atmış ciğerimize
Pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi
Düğüm üstüne düğüm şöyle dursun
Bir çalım bir kurum hepimizde
Nereden inceyse oradan kopsun
Bu canım dünyanın orta yerinde
Hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize
Yalan mı? Gözünü sevdiğim karıncalar
İşte: Hamsiler sürü sürü
Arılar bölük bölük geçer
Leylekler tabur tabur
Ya bizler? Eşref-i mahlukat! ..
Boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz
Bizler bölük bölük, bizler tabur tabur
Bizler sürü sepet
Yalnız birbirimizi öldürmüşüz
BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU’NUN ESERLERİ
Resimleri : Paris (1930), Mustafa Eyüboğlu (1933), Eren (1940), Düşünen Adam (1953), Köylü Kadın, Çömelmiş Köylü (1972), Han (1975).
Şiir Kitapları : Yaradana Mektuplar (1941), Karadut (1948),Tuz (1952),Üçü Birden (1953),Dördü Birden(1956), Karadut 69 (1969), Dol Karabakır Dol (1974), Yaşadım (1977), 7 Tane Erik Ağacı,Türküler Dolusu, Çakıl.
Gezi ve Deneme : Cânım Anadolu (1956), Tezek (1975), Delifişek (1975, Resme Başlarken,
*
DENİZ TÜRKÜSÜ
Deniz dediğin bir tarladır
Gülü gül, dikeni diken, tohumu tohum
Toprak gibi verimli, toprak gibi cömert
Betine bereketine kurban olduğum
Deniz dediğin bir tarladır
Uçsuz bucaksız bir tarla
Göbeği insanlarla kesilmiş
Çilesi insanlarla
Deniz dediğin bir tarladır
Sözü pek, eli ağır
Dost gibi güldürür insanı
Dost gibi ağlatır.
Deniz dediğin bir tarladır
Anadır, babadır, kardeştir
İnsan eline hasret
İnsan eli değer değmez ürperir
Binbir yerinden çatlar sevincinden
Nesi var, nesi yok çıkarır verir,
İnsan eli değmemiş denizlere bir damla alınteri
Bulutlar dolusu rahmetten mübarektir.
Deniz dediğin bir tarladır
Bulutlar, güneşler dibindedir
Gecelere gündüzler dibindedir
Yıldızlar mevsimler dibindedir
Zifiri karanlık güller açılır dibinde
Bağlar, bahçeler kat kat, katmer katmer, deste deste
Bağlar, bahçeler zifir karanlık güller
İnsan eline hasret beklemekte.
Deniz dediğin bir tarladır
Kapılar açılır içinde kapılar
Bitip tükenmeyen bereket kapıları
Balıklar akıp gider bölük bölük tabur tabur
Alı al moru mor sarısı sarı.
…
Deniz dediğin bir tarladır
Üstünde başı boş rüzgâr
Gönlünce at oynatır
Üstünde bir avuç tuzlu köpük
İçinde milyonlarca yürek
Milyonlarca öpücük
Bir insan eli arar konacak
Bir insan eli muhkem, sıcak
Hey benim
Boydan boya cömert denizlerle çevrili
Güzel memleketim
Bu yaz tenha denizlerinde yıkandım
İnsan eli değmemiş ormanlar gibi vahşi
Dağ başında unutulmuş küçük kundaklar gibi yetim.
*
KARADUT
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Agaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın a gülüm
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karımsın.
II
Sigara paketlerine resmini çizdiğim
Körpe fidanlara adını yazdığım
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her türlü dertten topyekün azade
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan
Kibrit çöpü gibi kırılan
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan
Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan
Sen benim mihnet icinde yanmış kavrulmuşum
N’etmiş, n’eylemiş, n’olmuşum
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.
Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canım dünya haram olsun.
PARAMPARÇA
Ağaç bütün
Işık bütün
Meyve bütün
Benim dünyam paramparça.
Büyük bir ayna kırılmış
Kırılıp yere dökülmüş
Kainat içine düşmüş
Düşmüş amma paramparça.
Yaprak yaprak yapıştırdım
Diyar diyar dolaştırdım
Bir alevdir tutuşturdum
Yandım amma paramparça.
*
KEÇİYİ YARDAN
Keçiyi yardan uçuran
Bir tutam ottur
Gözümün önüne geliyor keçi
Hala cıvıl cıvıl gözlerinin içi
Ağzında ecel yeşili
Körpe ıslak
Ezilmiş yırtılmış bir çift yaprak
Uçurumun dibinde incecik bir su
Tatlı mı tatlı duru mu duru
Açmış kocaman gözlerini
Düşünür su
Canlıyken ne kadar hafifti keçi
Şimdi ne kadar ağır.
SELAM İLE HARAM
Biz dünyadan gider olduk
Kalanlara selam olsun
Ama hep böyle gidecekse bu dünya
Kalanlara haram olsun.
*
YARADANA MEKTUP
ıldızların, çivilediğin yerdeler,
Bulutların, eksik olmasınlar,
Hep ayni minval üzere, senden gelip sana giderler.
Güneşin böler günlerimizi
Bir portakal gibi ortasından ikiye
Yarısını kulların yer, yarısını geceler.
Denizlerin senin elinle doldurduğun kasede çalkalanmaktadırlar
Ne bir damla artmış, ne bir damla eksilmişlerdir.
Dağların bizim ayağımıza çok bol geldi;
Onları bir defa bile giyen olmadı.
Daha dün elinden çıkmış gibi hepsi yepyeni
Şimdilik eskiyen bir şey varsa ömrümüzdür!
Sorup duruyoruz:
Niçin nüfus kütüklerinde her gün yeni bir isim,
Kitaplarda yeni bir kahraman?
Biz ölen ağaçları yontup
Gemilerimize direk yapıyoruz
Bizim canlarımızı alan acep onlarla ne yapar?
Saksılarda hep aynı karanfiller açıyor Tanrım.
Niçin, biz bir defa doğuyoruz?
*
TÜRKÜLER DOLUSU
Kirazın derisinin altında kiraz
Narın içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime
Sapına kadar.
Elma dalından uzağa düşmez
Ne yana gitsem nafile.
Memleketin hali gözümden gitmez
Binbir yerimden bağlanmışım
Bundan ötesine aklım ermez.
Yerliyim yerli olmasına
İlmik ilmik, damar damar
Yerliyim.
Bir dilim Trabzon peyniri
Bir avuç tiftik
Bir çimdik çavdar
Bir tutam şile bezi gibi
Dişimden tırnağıma kadar
Ressamım.
Yurdumun taşından toprağından şurup gelir nakışlarım
Taşıma toprağıma toz konduranın
Alnını karışlarım.
Şairim şair olmasına
Canım kurban şiirin gerçeğine hasına
İçerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgunum
Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter
Eğri büğrü, kör topal kabulüm
Şairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım
Şairim
Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum
Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim
Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm.
Hey hey, yine de hey hey
Salınsın türküler bir uçtan bir uca
Evelallah hepsinde varım
Onlar kadar sahici
Onlar kadar gerçek
İnsancasına, erkekçesine
“Bana bir bardak su” dercesine
Bir türkü söylemeden gidersem yanarım.
Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana südü gibi candan
Ana südü gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla
Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.
Ah bu türküler,
Köy türküleri
Dilimizin tuzu biberi
Memleket ahvalini onlardan sor
Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen’i
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni…
Ben türkülerden aldım haberi.
Ah bu türküler, köy türküleri
Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak
Hilesiz hurdasız, çırılçıplak
Dişisi dişi, erkeği erkek
Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara
Biçağı bıçak.
Ah bu türküler, köy türküleri
Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi
Kiminin reyhasından geçilmez
Kimi zehir, kimi zemberek gibi.
Ah bu türküler, köy türküleri
Olgun bir karpuz gibi yarılır içim
Kan damlar ucundan, mürekkep değil
İşte söz, işte ses, işte biçim:
“Uzun kavak gıcım gıcım gıcılar”
İliklerine kadar işlemiş sızı
Artık iflah olmaz kavak ağacı
Bu türkünün yüreğinde sancı var.
Ah bu türküler, köy türküleri
Ne düzeni belli, ne yazanı
Altlarında imza yok ama
İçlerinde yürek var
Cennet misali sevişen
Cehennemler gibi dövüşen
Bir çocuk gibi gülüp
Mağaralar gibi inleyen
Nasıl unutur nasıl
Ömründe bir kez olsun
Halk türküsü dinleyen…
BEDRİ RAHMİ
Asıl ismi Ali Bedrettin olan Bedri Rahmi, 1913 yılında babasının kaymakam olarak görev yaptığı ve o vakitler Trabzon’a bağlı olan Görele’de dünyaya gelir. İlkokul yıllarını babasının memuriyeti sebebiyle memleketin değişik yerlerinde geçirir. Ortaöğrenimine Trabzon Sultanisi’nde başlar. Lisede en sevdiği ders edebiyattır. Onuncu sınıfa kadar resimle ilgilenmez, hatta resim ödevlerini bile ağabeyi Sabahattin’e yaptırır. Trabzon Lisesi’ne 1927 yılında resim öğretmeni olarak atanan Zeki Kocamemi, Bedri Rahmi için bir dönüm noktası olur ve onun resme ilgisini uyandırmayı başarır. Aynı dönemde Bedri Rahmi’nin resim merakı Fransa’da bulunan ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu’nun gönderdiği resim kitaplarıyla da pekişir. Zeki Kocamemi’nin Trabzon’dan ayrılması, Bedri Rahmi’yi İstanbul’a yönlendiren önemli bir etken olur. 1929 yılında İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’ne kayıt yaptırır. Akademi’de Nazmi Ziya, İbrahim Çallı ve Ahmet Haşim gibi hocalardan dersler alan Bedri Rahmi oldukça mutludur. Akademi’deki ilk yılı daha ziyade bir arayış dönemi olan Bedri Rahmi, İbrahim Çallı’nın teşvikiyle Konkur sınavını beklemeden Fransa’nın Lyon kentine ağabeyinin yanına gider. Sabahattin Eyüboğlu fedakârlık göstererek aldığı devlet bursunu kardeşi ile paylaşmış, onun öğrenim görmesine olanak sağlamıştır. Bedri Rahmi, sonraki yıllarda Fransa’ya gidişini meslek hayatının en önemli olayı olarak ifade edecektir. Lyon ve Dijon’da kaldığı yıllarda bir yandan müzeleri gezerek sanat yapıtlarını incelemiş, Fransızca öğrenmiş, diğer taraftan da atölye çalışmalarına devam etmiştir. Yine bu yıllarda Kübizm akımının öncülerinden André Lhote’nin atölyesinde çalışan Cemal Tollu’yu görmek için Paris’e gitmiş; sonradan hayatını birleştireceği ve Eren ismini alacak olan Ernestine Letoni ile tanışmıştır.
Paris’ten sonra bir süre de Londra’da bulunan Bedri Rahmi, 1933’te İstanbul’a döner. Yeni Adam, Ağaç gibi mecmualarda yazı ve desenleri yayımlanır. Cemal Tollu’nun yedi arkadaşıyla kurduğu “D Grubu”na katılır. Yine bu dönemde gazete yazarlığına başlar ve “Yukule-le Yazıyor” başlıklı yazılar kaleme alır. Geçimini sağlayacak kadar para kazanmaya başlayınca Eren Hanım’la 16 Nisan 1936’da evlenir. Bir süre sonra babasının yardımıyla Tekel Genel Müdürlüğü’nde göreve başlar. Bu dönemde Akademi’de tanıştığı ve öğrencisi olduğu Fransız ressam Léopold Lévy, Bedri Rahmi’yi çok etkilemiş, âdeta onun sanatını değiştirmiştir. CHP’nin 1938 yılında düzenlediği yurt gezileri Bedri Rahmi’nin resimlerine konu seçimi noktasında kaynaklık etmiş; değişen tabiat manzaraları, köy ve kent yaşamı, tarihsel değerlerimiz, çok boyutlu ve zengin duruşuyla folklorumuzu resme taşınma imkânı bulmuştur.
Bedri Rahmi, yurt gezileri dönüşünde, 1 Kasım 1938’de yayımlanan Ses dergisi yazarları arasında görülür. Sanatçının bazı deneme yazıları ve resimleri de Ses dergisinin sayfalarını süsler. 1939 yılında Birinci Resim Heykel Sergisi’nde derece alır. Aynı yıl, oğlu Mehmet Hamdi Eyüboğlu dünyaya gelir. Bedri Rahmi, büyük bir hevesle Boğaz, Salıpazarı ve kahveler gibi İstanbul’un değişik mekânlarını resmetmeye koyulur. Bir yandan da gazete ve dergilerde eleştiri yazıları yazar. 1940’lı yıllarda ulusal değerlere ve kaynaklara yeniden yönelmek gerektiğini ifade eden Bedri Rahmi, bu düşünceden hareketle minyatürü, kilimi ya da ibriği sevmeyi ve eserlerine yansıtmayı benimser. 1942 yılında yurt gezileri çerçevesinde gittiği Çorum, onun sanat yaşamında büyük ve silinmez izler bırakır. Resimde ana temalarının kaynaklarını esas itibariyle bu gezide bulduğu söylenebilir. Özellikle İskilip, hayran kaldığı bir yöredir.
1950 yılında yeniden Paris’e giden Bedri Rahmi, bu kez şehri usta bir sanatçı gözüyle inceler. Bilhassa “Musée de l’Homme” (İnsan Müzesi) ilgisini çeker. Bu müzede gördükleri ona yepyeni bir ufuk açmış; buradan hareketle Eyüboğlu, güzelin aynı zamanda faydalı olması gerektiği düşüncesine varmıştır. Yazarlık faaliyetlerini 1960 yılına kadar düzenli olarak sürdüren Bedri Rahmi, yazıya ara verdiği dönemlerde daha çok yurtdışında bulunur. 1961’de Paris’e, oradan da Amerika’ya geçer. Konferanslar verir, söyleşiler yapar, resim sergilerini ve müzeleri dolaşır ve yeni eserler üzerinde çalışır. Bu gezilerin dönüşünde çalışmalarını devam ettiren sanatçı, Güzel Sanatlar Akademisi’nde profesörlüğe kadar yükselir, üç yıl kadar Resim Bölümü Başkanlığı da yapar. Ömrünün son yılları büyük oranda alkolün hüküm sürdüğü bir dönemi işaret eder. Sarılık şüphesiyle hastaneye kaldırılan Bedri Rahmi’nin aslında pankreas kanseri olduğu anlaşılır. Hastalık dönemi uzun sürmez ve sanatçı, 21 Eylül 1975 tarihinde vefat eder.
Şiir ve edebiyat tutkusu, Bedir Rahmi’ye aileden gelen bir özellik gibi düşünülebilir. Baba Rahmi Bey, çocuklarına Batı edebiyatlarını ve kültürünü tanıtmış, Fransızcadan yaptığı çevirilerle onların Victor Hugo, Molière gibi sanatçıları tanımalarını sağlamıştır. Ancak Bedri Rahmi’de annesinin etkisi daha güçlüdür. Edebiyat sevgisini annesinden dinlediği türküler, ninniler, ilahiler ve masallarla pekiştiren Bedri Rahmi, Karacaoğlan, Pir Sultan gibi önemli değerlerimizi yine annesinden öğrenmiştir. Daha ortaokul yıllarında iken ağır basan edebiyat sevgisiyle dikkat çeken Bedri Rahmi, arkadaşlarıyla beraber Serçe isimli bir de dergi çıkarmıştır. Hayatı boyunca tuttuğu günlükleri yine lise yıllarından itibaren yazmaya başlamıştır. Bununla birlikte Milliyet gazetesinin açtığı yarışmada bir öyküsü birincilik ödülü kazanmış, zamanın prestijli yayınlarından aylık Muhit dergisinde bir de şiiri yayımlanmıştır. Sanatçı, çocukluğunda eski yazıyla yazılmış çok sayıda roman okumuş, Mehmet Emin Yurdakul’un şiirlerinden bazılarını ezberlemiştir. Hayat mecmuasını düzenli olarak takip eden Bedri Rahmi, orta mektepteyken Halide Edip, Reşat Nuri, Faruk Nafiz ve Ömer Seyfettin gibi yazarları da okumuştur. Muhit dergisinin Mayıs 1931 tarihli 31. sayısında çıkan “Bir Yudum Su” başlıklı şiir, şairin yayımlanmış ilk verimidir.
Yeditepe, Ses, Güney, İnkılâpçı Gençlik, İnsan, Varlık gibi sanat-edebiyat dergilerinde 1933 yılından itibaren şiirleri yayımlanan Bedri Rahmi, Yaradana Mektuplar isimli ilk şiir kitabını 1941 yılında çıkarır. Bu dönem Garip şiirinin yanı sıra “toplumcu gerçekçi şiir” ve “saf şiir” anlayışlarının hüküm sürdüğü yıllardır. Hiçbir edebî akım içinde yer almayan Bedri Rahmi yine de çeşitli etkilere açık kalmıştır. Onun şiirinde daha çok yakın görüştüğü edebî çevre ve şahsiyetlerin etkisinden söz edilebilir. Güzel Sanatlar Akademisi’nden hocası olan Ahmet Haşim’in yanı sıra Necip Fazıl Kısakürek, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Asaf Halet Çelebi ve Garip şairlerinin etkilerinden bahsetmek mümkündür. Yine Yahya Kemal, Nâzım Hikmet gibi şairlerin de tesirinde kaldığı söylenebilir.
Hâkim şiir anlayışlarından ve önemli sanatçılardan etkilenen Bedri Rahmi Eyüboğlu, dönemin şiir panoramasının âdeta bir özeti gibidir. 1930’lu yıllardan başlayarak oluşturduğu şiir atmosferinde Hececiler, Garip, Toplumcu Gerçekçiler, İkinci Yeni ve Batılı İzlenimci şairlerden aldığı birçok etkiyi görmek mümkündür. Bununla birlikte onun şiirinde Yunus’tan Karacaoğlan’a uzayan bir çizgide halk şiirinin ve kültürünün etkilerinden söz etmek gerekir. Yaşam serüveni ve çok renkli hayat hikâyesi de yine şiirini şekillendiren unsurlar arasında alınabilir. Belki de ressam yönü ağır bastığı için kendine özgü bir şiir anlayışı geliştirmeye çalışmamış, “eklektik” denebilecek bir tavrı benimsemiştir.
Sanatı, halktan alınanın daha güzel ve daha faydalı bir şekilde yine halka sunulma gayreti olarak gören Bedri Rahmi, eserlerinde yalın anlatımı, halk söylemlerini, mahalli kullanımları önemser. Bu tavır onun halkı sanatla buluşturma düşüncesinden kaynaklanır. Şiirini kurarken halk edebiyatına ayrı bir yer veren sanatçı, özellikle masalı ve halk kültürünü ön plana çıkarır. Bedri Rahmi’nin halk şiirine ve kültürüne olan ilgisi Karadut ile daha belirgin hale gelir. Bununla birlikte şiirinde yaşama sevincine, resim unsurlarına ve özellikle renklere önem verir. Nitekim resmi, vücut bulmuş bir şiir olarak gören Bedri Rahmi’de şiir ve resim birbiriyle bütünleşen bir yapıdadır. Şiiriyle resmini bir potada birleştirmiş olan sanatçı, tablo-şiir geleneğinin güzel örneklerini vermiştir. Doğup büyüdüğü coğrafyadan aldığı esinlerle şiirini yoğuran Bedri Rahmi, onu evrensel unsurlarla da zenginleştirir.
Tuz kitabının başında yer alan “Güzel ile Faydalı” şiiri, Bedri Rahmi’nin sanata bakışını yansıtan dikkat çekici bir metindir. Bu şiirde Bedri Rahmi, güzelin aynı zamanda faydalı olabileceğini, faydalı olmanın güzelin değerini azaltmayacağını dile getirir. “Yazma Destan” şiiri ise âdeta yazmalar için kaleme alınmış bir güzelleme olarak görülebilir.
“Lorca” şiiri gibi bazı verimlerinde sanata ve şiire dair görüşlerine yer vermekle beraber Bedri Rahmi’nin poetik bir tavır geliştirdiğini söylemek mümkün değildir. Yine de onun biçim endişesinden uzak kalıp mana güzelliğini, etkili söylemi ve samimiyeti benimsediğini belirtmek gerekir. Onun üzerinde en çok durduğu husus, doğallıktır. Şiirinde Anadolu insanına önemli bir yer ayıran Bedri Rahmi, insani sıcaklığıyla ve duygu yoğunluğuyla öne çıkan sosyal içerikli bir şiir oluşturmayı başarmıştır.
Modern şiir diliyle halk söyleyişini bir senteze ulaştıran Bedri Rahmi, şiirini geleneksel kültürümüzden aldığı etkilerle kurmuştur. Anadolu el sanatları, annesinden dinlediği masal ve türküler, halk inançları ve mitoloji de onun şiirini şekillendiren unsurlar arasında karşımıza çıkar. Eserlerindeki tema zenginliği ve çok yönlü sanat dünyasıyla dikkat çeken Bedri Rahmi, şiirimizi sanatsal, tarihsel ve kültürel boyutuyla Anadolu’ya, modern şiir yoluyla da Batı’ya bağlamıştır. Bu itibarla denebilir ki o, klasik ile yeni arasında özgün bir bireşime ulaşmıştır.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun şiiri tematik zenginlik yönüyle dikkat çekicidir. Nitekim birçok metafizik kavram onun şiirine tema teşkil eder. Bunlardan biri olan inanma problemi, bilinmezliğin sorgulanmasından Tasavvufi Türk edebiyatındaki şathiye geleneğine ve metafizik eleştiriye dek varır. Cinsel istek ve haz tutkusu da önemli bir problemdir. Özellikle “Karadut” şiirinde çingene kız imgesiyle beliren haz tutkusunun karşısına dinî yasaklar çıkar. Bu da şairde cinnete varan bir sorunsal oluşturur. Ölüm, Bedri Rahmi şiirinde bir diğer önemli tema olarak belirir. Onda hiçbir zaman mistik yönüyle belirmeyen ölüm, büyük bir korkuya karşılık gelir ve tek sığınak olarak Tanrı’ya yönelir. Tabiat da Bedri Rahmi şiirinin önemli temalarındandır. Tabiat ve onun mükemmel işleyişi şairi şüphelerinden uzaklaştırmaya ve inanmaya sevk eder. Bu yöneliş onu bir çeşit “tabiat romantizmi”ne götürür. Tabiat âdeta onun özgürleşmek ve reel âlemden kurtulmak için inşa ettiği bir sığınaktır. Memleket sevgisi onun şiirinde geniş yer bulan bir başka temadır. Anadolu coğrafyası bütün zenginliğiyle onun mısralarında âdeta şiirleşir. Cehalet, yanlış eğitim sistemi, fakirlik, geri kalmışlık, doğanın tahribatı, aydın yabancılaşması gibi birçok kavram “sosyal eleştiri” bağlamında bütünleşen bir tema oluşturur. Yine sosyal fayda onun önem verdiği bir başka husustur. Çocukluk ve geçmişe duyulan özlem yanında Fransa, Amerika ve İtalya yolculukları esnasında hissettiği gurbet duygusu da tema olarak şiirinde yer alır. Onun en önemli temalarından biri de aşktır. Şiirinde hiçbir zaman soyut bir nitelik göstermeyen aşk; cinsellik, haz ve şehvet ile iç içe bir özellik arz eder. Dostluk, güzellik ve resme ait unsurlar şiirinin bir diğer yönünü işaret eder ve bunlar onda mükemmellik duygusuna götüren hususlar olarak belirir. Unutmak, sarhoşluk gibi temalar ise Bedri Rahmi’de kaçışa aralanan kapılar hâlinde karşımıza çıkar. Fanilik, gelip geçicilik ise onda çürüme imgesiyle birleşen bir temadır. Yine çağdaşı birçok şair (Cahit Sıtkı, Necip Fazıl) gibi ölüm ve ötesi, yalnızlık, korku, yaşama sevinci, eşyaya duygu aktarımı ve tabiatı kendi bakış açısıyla işleme ögeleri Bedri Rahmi’de de öne çıkan hususlardandır.
Garip şiirinden aldığı etkilerle kolay söyleme, küçük insanın iç dünyası, işçiler, ırgatlar ve onların zevklerine yönelen anlaşılır söylem, onun şiirinde dikkat çekicidir. Son dönem şiirinde ise imgenin hâllerini değiştirerek alışılmamış bağdaştırmalara yer verdiği görülür. Serbest tarzda yazdığı şiirlerin yanı sıra heceyi kullandığı örnekler de mevcuttur. Kafiyeyi ise hiçbir zaman göz ardı etmemiştir. Büyük bir titizlikle kurduğu şiirinde ilk dizenin iç sesini dinleyerek diğer dizeleri oluşturma gayreti sezilir. Bu bakımdan şiir dili kusursuz bir olgunluktadır. Döneminin yaşayan Türkçesiyle yazan Bedri Rahmi’nin kendine has bir şiir dili oluşturduğu kolayca fark edilir. O, imge için grameri bozmaya itibar etmemiş; dilde zorlama nev’inden söyleyişlere yönelmemiştir. Bununla birlikte zaman zaman doğduğu yörenin ağız özelliklerine ve halk şiirinden aldığı unsurlara yer verdiği de görülmektedir.
Resim ile şiiri bir arada götürme gayreti içinde olan Bedri Rahmi, kendisini ressamların şair, şairlerinse ressam diye tanıttığını söyler ve bu durumdan şikâyet eder. Bu “kendinden saymama” tutumuna karşı çıkış, esasen Bedri Rahmi’nin her iki alanda da ciddi bir verimlilikle karşılık bulan sanat görüşünün özgünlüğünü açığa vurmaktadır. Öyle ki onun şiirlerinde renkli bir tablo canlılığına bürünen yahut Anadolu coğrafyasının, kültürünün nakış nakış işlendiği kilim desenlerini anımsatan söyleyişlere sıklıkla rast gelinir.
Kaynakça
Ahmet Oktay (1993). Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Çelik, Abdullah (1996). Bedri Rahmi Eyüboğlu. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Çelik, Mehmet (2005). “Türk Edebiyatında Şathiye Geleneği ve Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Şathiyeleri”. İlmî Araştırmalar. S.19. İstanbul.
Doğan, Mehmet H. (1975). “Bedri Rahmi’nin Şiiri”. Milliyet Sanat. S. 151. 26 Eylül 1975.
Erol, Turan (1975). “Hocam Bedri Rahmi”. Politika. 1 Ekim 1975.
Erol, Turan (1984). Günümüz Türk Resminin Oluşum Sürecinde Bedri Rahmi Eyüboğlu. İstanbul: Cem Yayınevi.
Erzen, Melih (2007). Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Şiiri Üzerine Bir Araştırma. Doktora Tezi. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Eyüboğlu, Hughette (2003). Kanadalı Bir Gelinin Türkiye Anıları. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Fikret Adil (1938). “Bedri Rahmi ve Sanat Şahsiyeti”. Ses. S. 5. İstanbul.
Kabacalı, Alpay (1975). “Bedri Rahmi’nin Sanat Yazıları”. Milliyet Sanat. S. 154. 14 Ekim 1975.
Madde Yazım Bilgileri
Yazar: DOÇ. DR. MELİH ERZEN
Yayın Tarihi: 04.01.2020
Eser Adı | Yayın evi | Basım yılı | Eser türü |
Nazmi Ziya | Güzel Sanatlar Akademisi Neşriyatı / İstanbul | 1937 | Diğer |
Yaradana Mektuplar | İdeal Matbaa Yayını / İstanbul | 1941 | Şiir |
Karadut | Hüsnü Tabiat Basımevi / İstanbul | 1948 | Şiir |
Tuz | Osmanbey Matbaası / İstanbul | 1952 | Şiir |
Üçü Birden | Varlık Yayınları / İstanbul | 1953 | Şiir |
Cânım Anadolu | Varlık Yayınları / İstanbul | 1953 | Deneme |
Dördü Birden | Varlık Yayınları / İstanbul | 1956 | Şiir |
Karadut 69 | Bilgi Yayınevi / Ankara | 1969 | Şiir |
Dol Karabakır Dol | Bilgi Yayınevi / Ankara | 1974 | Şiir |
Tezek | Bilgi Yayınevi / Ankara | 1975 | Deneme |
Delifişek | Bilgi Yayınevi / Ankara | 1975 | Deneme |
Yaşadım | Ada Yayınları / İstanbul | 1977 | Şiir |
Binbir Bedros | Ada Yayınları / İstanbul | 1977 | Diğer |
Resme Başlarken | Cem Yayınevi / İstanbul | 1977 | Deneme |
Babatomiler | Ada Yayınları / İstanbul | 1978 | Diğer |
Çağdaş Türk Resminden Örnekler | Akbank Kültür Sanat Yayını / İstanbul | 1982 | Diğer |
Kardeş Mektupları | Bilgi Yayınevi / Ankara | 1985 | Mektup |
Yukule-le’ye Mektuplar | Bilgi Yayınevi / Ankara | 1989 | Deneme |
Bu Anadolu Var Ya… | Bilgi Yayınevi / Ankara | 1993 | Deneme |
Kültür Yokuşu | Bilgi Yayınevi / Ankara | 1995 | Deneme |
Resim Yaparken | Bilgi Yayınevi / Ankara | 1995 | Deneme |
Körolası | Bilgi Yayınevi / Ankara | 1997 | Deneme |
Aşk Mektupları (1932-1933) / Bedri Rahmi-Eren Eyüboğlu | Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / İstanbul | 1999 | Mektup |
Aşk Mektupları (1933-1934) / Bedri Rahmi-Eren Eyüboğlu | Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / İstanbul | 2000 | Mektup |
Aşk Mektupları (1934-1936) / Bedri Rahmi-Eren Eyüboğlu | Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / İstanbul | 2001 | Mektup |
Gece Yarısı (Yazılar: 1932-1936) | Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / İstanbul | 2002 | Deneme |
Kiraz Ayı (Yazılar: 1936-1938) | Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / İstanbul | 2003 | Deneme |
Dol Karabakır Dol (Bütün Şiirleri) | Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / İstanbul | 2003 | Şiir |
Dost!.. Dost!.. (Yazılar: 1938-1945) | Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / İstanbul | 2004 | Deneme |
İnsan Kokusu (Yazılar: 1945-1952) | Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / İstanbul | 2005 | Deneme |
Aşk Mektupları (1937-1950) / Bedri Rahmi-Eren Eyüboğlu | Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / İstanbul | 2006 | Deneme |
Sabır ile Koruk (Yazılar: 1952-1953) | Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / İstanbul | 2008 | Deneme |
Pembe Vinç (Yazılar: 1953-1954) | Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / İstanbul | 2008 | Deneme |
Bir Tutam Mavi (Yazılar: 1954-1955) | Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / İstanbul | 2009 | Deneme |
Mavi Yolculuk Defterleri | Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / İstanbul | 2009 | Gezi Yazısı |
Biz Mektup Yazardık! (Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Çağdaşlarından Mektuplar) | Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları / İstanbul | 2015 | Mektup |