• Nisan 20, 2024

PARGALI’nı idam ettirdiği şair FİGÂNİ

BySemih Hasançebi

Eyl 30, 2020

Beyitler

Yaşum merdümlerin çeşmüm dutardı bunca ‘izzetle

Yolunda sâyil olmışdur yürirler şimdi zilletle

……….

Âh kim dilber sana dil virmiyeydüm kâşki

Seng-dilmişsün seni ben sevmeyeydüm kâşki

Göreliden gitdi gönlüm mübtelâ oldum sana

Böyle görmekden seni ben görmeyeydüm kâşki

Âh u efgânum figânı gûş idüp dilber dimiş

Ben şeh-i ‘âdil ana zulm itmeyeydüm kâşki

*

Burc-ı şerefde bul gün gibi hüsn ile kemâl

Eksüklügüñi görmeyelüm ey kaşı hilâl

Gam pisterinde cân virüben cân alur göñül

Ey cân tabîbi gel yetiş ayruksı oldı hâl

Bildüm fenâya varacagın çâr ‘unsurum

Kadd-i hamîdem ey kaşı yâ oldı aña dâl

Gam potası durur bedenüm anda nakd-i cân

Sûzum şerârı ahker-i ışk i ile oldı kâl

Fâl açdum idi ey yüzi mushaf añup kadüñ

Geldi elif Figâni’ye oldı huceste-fâl

*

Cihâna aşk ile geldim ne mâlım ne menâlim var

Kanâat gencine kâni olalı hoşça hâlim var

Gerekmez zerrece zâhid cihânın mihr ile mâhı

Benim bir yüzü gün alnı kamer kaşı hilâlim var

Dehânın sırrına yoktur sözüm kim zerrece cânâ

Miyânın vasfın etmekte velî ince hayâlim var

Efendim sana lâyık cândan özge nesne yok ammâ

Eşiğin itlerine kâse-i serden sifâlim var

Kabâ-yı atlas-ı çarha değişmem Tanrı hakkıyçün

Bu gün eğnimde rindâne Figânî köhne şâlım var.

Günümüz Türkçesiyle:

1-Cihâna aşk ile geldim, ne malım ne mülküm var. Kanaat hazinesinekanaat ettiğimden beri ise gayet hoş, mutlu bir durumum var.

2-Ey zâhid cihanın ayı ve güneşi beni zerre kadar ilgilendirmez; benimyüzü gün, alnı ay, kaşı hilâl olan bir sevgilim

3-Ey sevgili ağzının sırrına zerrece söyleyecek sözüm yok. Belini övmekiçinse gayet ince hayallerim var.

4-Efendim sana lâyık candan özge başka bir şey yok ama eşiğininköpeklerine kafa tasından çanak çömleğim var.

5- Ey Figânî şu anda sırtımda bulunan rindâne eski şalımı Tanrıhakkı için felek atlasının kaftanına değişmem.

*

Fiġânî kemâline itdi ġurûr 
Vezîrüñ birin eyledi bî-ģużûr

Cefâsına incindi hicv eyledi 
Bu beyti anuñ adına söyledi

Dü İbrâhim āmed be-deyr-i cihân 
Yekî büt-şiken şüd diger büt-nişân

Amân virmeyüp ĥânesin baŝdılar 
Tutup anı Mansûr-veş asdılar

Refîķ oldı rûgına mihr-i cemâl 
Ŝu‛ûd itdi bâlâya şebnem-miśâl

Fenâdan bekâ gözle Mansûr-vâr 
Bu dârü’l-firâr ü o dârü’l-ķarâr

Dilâ ne Fiġânî ķalur ne vazîr 
Yatur topraġ altında hōr u haķîr

Zeber-dest olanlar ecelden zebûn 
Zemîn altıdur câyı mânend-i nûn

Giderdi ikisin dahî rūzgâr 
Bu beyt eyledi il dilinde ķarâr

Ne fażl ile olsun zebnûn savîl 
Ne fażl ehlini eyle hōr u zelîl”

İZAHI

“Figânî, şöhretinin olgunluk mertebesindeyken gururlandı ve vezrin birini huzursuz etti.” 
“Yaptığı eziyetten dolayı incindi, onu hicvetti ve bu beyiti söyledi:” 
“Bu dünyada iki İbrahim vardır: biri putları yıkan, öteki diken.” 
“ Aman vermediler, evini bastılar; tuttular ve Mansûr gibi astılar.” 
“ Çiğ tanesi gibi göklere doğru uçarken güneş, onun ruhuna arkadaş oldu.” 
“ (Ey okuyucu!) Mansur gibi bu geçici dünyadan kalıcı olanı gözle; çünkü burası firar evi, orası ise karar evidir.” 
“Ey dost! Ne Figânî kalır, ne de vezir; hepsi toprak altında horlanmış ve aşağılanmış olarak yatmaktadırlar.” 
“İşinde mahir olanlar ecelden mahvolmuş vaziyettedirler;  onların yeri nun harfi misali toprak altıdır.” 
“Zaman, her ikisini de yok etti ama; 
“Ne fazladan dilin uzasın,  ne de fazilet sahibi kişileri aşağılayıp horla.”

*

 
Gördi nihāl-i kāmetüñi sen semen-berüñ
Biñ pāre oldı ķalbi ĥasedden śanavberüñ
 
Çam fıstığı, (o) yasemin göğüslü sevgilinin fidan boyunu görünce, çam fıstığının kalbi kıskançlıktan bin parça oldu.
 
Daġıt efendi gül yüzüñ üstine sünbülüñ
Yüzi ķarası yanına ķalsun ķo anberüñ
 
Ey efendim! Gül yüzünün üstüne sümbül gibi olan saçını dağıt. Bırak, amberin yüz karalığı yanına kalsın
 
Zāhid şarāb-ı la’lüñi nūş eyliyeydi ger
Hergiz cihānda adını añmazdı kevŝerüñ
 
Zâhid, (la’l gibi kırmızı) dudağının şarabından içseydi eğer, asla dünyada Kevser’in adını anmazdı
 
La’lüñ nebātı virdi kesāda benüm begüm
İşin bitürdi ķāmet-i mevzūnuñ ar’aruñ
 
Sevgilim, (o) kırmızı dudağın bitkileri yok etti. Düzgün, ölçülü boyun (ise) dağ servisinin işini bitirdi.
 
Kimdür dir iseñ ey şeh-i ħūbān Figāniyi
Bir derd esįri āşıķ-ı şūrįde kem-terüñ
 
Ey güzellerin şahı! Figânî kimdir der isen; bir derdin esiri, aciz ve perişan bir âşığındır.
 *

Koma elden kadehi yâr-ı vefâdâr olıcak

Kişiye hoş dem imiş hem-dem-i dildâr olıcak

Habs idermiş zenahuñ zülfüñe ber-dâr olanı

Ne kılısar ‘acabâ ben dahı ber-dâr olıcak

Her ne cevrüñ var ise câna dirîg eylemedüñ

Dûstum sencileyin olsa baña yâr olıcak

Kademüñ hâkine yüz sürdügümi didi gören

Dünyede buncılayın olsa hevâdâr olıcak

Dir imişsin ki Figânî’yi bugün öldürürem

Ne tekellüf sanemâ hidmete yarar olıcak

*

Leylî vü Mecnûn’dan

Merhabâ ey nesîm-i nâfe-güşâ

Demün eyler hevâyı gâliye-sâ

Teng-dil oldı gonca gönlüni aç

Jâlenün dürlerini üstine saç

Yedi deryâdan eyledükde güzer

Dâmenün katre denlü olmaz ter

*

Su gibi sâf kıl sözi fikr ile vir cevâb

Her ne dilüñe gelse ögütme çü âsyâb

Bakup kalursa yaşuma n’ola o serv-kadd

Gözler alur revân olıcak sür’at ile âb

Göksu’ya döndi cism-i nizârum dögünmeden

Yir yir içinde âbileler san habâb

Göñlüm müşevveş olsa n’ola zülf-i yârda

Bir kuş ki dâma düşse bulur lâ-büd ıztırâb

La’liyle çeşmine vireli dil Figâniyâ

Gözde agızda kalmadı hîç lezzet ile hˇâb

*

1 Vadi-i gamda benim Mecnun gibi na’şad olan

Bì-sütun-ı gamda dil tıflı durur Ferhad [olan]

2 Vâmık u Fer hâd ü Mecnun ancak añlar hâlümi

Bilir üstadın cihanda kadrimi üstat [olan

3 Mescid olmaz-ise zahid –i  hatıra meyhane lìk

Neylesün né itsün cenabı-ı dil-rubadan yâd [olan]

4 Cam-ı mey tesbìhüm meyhanedir Beytül-harâm

Nam-ı dil-berdür zebânumda heman evrat olan

5 Ey Fiàgnìye nasihat eyleyen gel fârìg ol

Pìr pendin eslemez rüsvayı maderzat olan

*

İDAMINA SEBEB OLAN BEYTİ

Dü ibrâhîm âmed be-deyr-i cihân
Yekî büt-şiken şud yekî büt-nişân

…………

“Dünyaya iki İbrahim geldi
Biri putlari yıktı diğeri putları dikti” 

Ey Şiir !
Biliyorsun ki, eşeğe ters bindirip sokak sokak gezdirdiğin ve sonra öldürdüğün Figâni, son kurbanın değildi. O, Osmanlı döneminin ilk kurbanıydı…

Figânilerin bitip tükeneceğini mi sanıyorsun? Figâniler bitmez, tükenmez elbette… Vezirler, krallar, despot idareler, halkın rızasının hilâfına karar vericiler, düzen-intizam dağıtmak adına zulüm, işkence ve eziyet dağıtıcılar yaşadıkça, Figâniler de yaşayacaktır. İbrahim Paşaların icraatları ayyuka çıktıkça, Figânilerin söylemleri de çoğalacak. Çoğaldıkça da gündemin birinci sırasına oturacaktır.
Çünkü, arada sen varsın.
Figâni yi ölüme sürükleyensin.
Alnına silinmez yazıyla mıhlanmışsın.
Ne yaptı Figani? Söyler misin? Suçu ne idi? ..

*
İki heykel diktim, tam iki heykel
Yüreğimin ortasına; gel de yık.
Toz et, parçala, savur küllerini
Olmaz olsun Itırbanu ayrılık…

Aramıza okyanuslar dizmişsin

Giyin gel, karanlığın ışığını
Gayri türkülerde yak âşığını
Koyma önüme sultan eşiğini
Olmaz olsun Itırbanu ayrılık.

Belli, sen de bu hayattan bezmişsin.

Yaralıyım biliyorsun kuş misal
Son bulmasın şom dağlarda bu masal
Çek kılıcın işte boynum gel de çal
Olmaz olsun Itırbanu ayrılık.

Gurbetleri alnına mı çizmişsin? ..

İbrahim ol,
Ver kararın,
Derimi yüz.
……Nasıl olsa her ikimiz zeytin dalı bülbülüyüz.

ki heykel diktim, tam iki heykel
Yüreğimin ortasına; gel de yık.
Tut ellerimi tut, bırakma sakın
Sokul bana Itırbanu birazcık.

Canını da boş yere sen üzmüşsün.

Bak ki Figâniler kanımda yürür
Durağan mendilde su bile çürür
Biliyorsun âşık, gözsüzken görür
Sokul bana Itırbanu birazcık.

Sere serpe saraylarda gezmişsin…

Gördi nihāl-i kāmetüñi sen semen-berüñ

Biñ pāre oldı ķalbi ĥasedden śanavberüñ

Daġıt efendi gül yüzüñ üstine sünbülüñ

Yüzi ķarası yanına ķalsun ķo Ǿanberüñ

Zāhid şarāb-ı laǾlüñi nūş eyliyeydi ger

Hergiz cihānda adını añmazdı kevŝerüñ

LaǾlüñ nebātı virdi kesāda benüm

begüm İşin bitürdi ķāmet-i mevzūnuñ

ǾarǾaruñ Kimdür dir iseñ ey şeh-i ħūbān

Figāniyi Bir derd esįri Ǿāşıķ-ı şūrįde kem-terüñ

Günümüz Türkçesi ve Açıklaması 1. Çam fıstığı, (o) yasemin göğüslü sevgilinin fidan boyunu görünce, çam fıstığının kalbi kıskançlıktan bin parça oldu. Âşıkane konulu bir gazel olan şiirde sevgili ve âşığın halleri üzerinde durulmuştur. İlk beyitte yasemin göğüslü sevgilinin fidan boyunu gören çam fıstığının kıskançlıktan çatladığı dile getirilir. Çam fıstığının kendi kendine çatlaması tabii bir durumken şair bunu kıskançlık sebebine bağlayarak bir hüsn-i talil yapmıştır. Şair burada çam fıstığıyla sevgilinin güzellik unsuru olan boyunu kıyaslama yoluna giderek sevgiliyi çam fıstığından üstün tutmuştur. 2. Ey efendim! Gül yüzünün üstüne sümbül gibi olan saçını dağıt. Bırak, amberin yüz karalığı yanına kalsın. Şair, sevgilinin saçını şekli ve kokusu sebebiyle sümbüle benzetir. Sevgilinin yüzü de kırmızılığı bakımından güle benzetilmiştir. Şair, misk kokulu sümbül saçını bu gül yüzünün üstünde dağıtmasını ister. Sevgilinin saçının kokusu

Figânî’nin Yayımlanmamış Bir Gazeli -151- Journal of Turkish Language and Literature Volume:2, Issue: 2, Spring 2016, (147-154) Doi Number: 10.20322/lt.03138 amberle kıyaslanarak sevgilinin saçının ondan daha güzel koktuğunu belirtilir. Böylelikle amberin, sevgilinin misk kokulu saçı yanında kokuların yüz karası olacağı ifade edilir. 3. Zâhid, (la’l gibi kırmızı) dudağının şarabından içseydi eğer, asla dünyada Kevser’in adını anmazdı. Beyitte zahidin, sevgilinin la’l taşı gibi kırmızı olan dudağının şarabından bir kere içtiği takdirde dünyada asla Kevser’in adını anmayacağı dile getirilir. Burada da şair, sevgilinin dudağının şarabıyla cennette aktığı düşünülen Kevser ırmağıyla kıyaslar. Bu ırmağın cennette yer aldığı rengi sütten beyaz, baldan tatlı olduğu, etrafında çok kıymetli kâselerin bulunduğu, oradan bir kez içenin bir daha susamadığı söylenir. Edebiyatımızda bu ırmak genellikle sevgilinin dudağına benzetilir. Zahidin de bu dünyada tek amacı Allah’a sürekli ibadet ederek onun rızasını kazanmak ve cennetine nail olmaktır. Şair, asıl cennet ırmağının, sevgilinin dudakları olduğunu belirtir. 4. Sevgilim, (o) kırmızı dudağın bitkileri yok etti. Düzgün, ölçülü boyun (ise) dağ servisinin işini bitirdi. Şair, sevgiliye seslenir. Kırmızı dudağının kenarında çıkan sevgilinin güzelliğine güzellik katan, onun tazeliğini belirten ayva tüylerini mübalağa yaparak bütün bitkilerle kıyaslar. Ardından da bu ayva tüylerinin bütün bitkileri yok ettiğini söyler. Hatta sevgilinin boyunu düzgün ve uzun oluşu bakımından dağ servisiyle kıyaslayarak sevgilinin, dağ servisinden daha üstün olduğunu ve onun işini bitirdiğini söyler. 5. Ey güzellerin şahı! Figânî kimdir der isen; bir derdin esiri, aciz ve perişan bir âşığındır. Son beyitte şair, güzellerin şahı olan sevgilisine seslenir. Sevgili, kendisinin kim olduğunu sorduğu zaman; kendini sevgilinin aşkından zavallı, âciz, perişan, bir hale düşmüş dertli bir âşık olarak tanıtır. Âciz, perişan halde olma âşıklığın belirtileridir çünkü âşık, hiç bir zaman sevgiliden yüz bulamamıştır ve bunu her daim kendine dert edinmiştir. Âşık, kendini bu derdin esiri olmuş, zavallı biri olarak görmektedir Sonuç Son zamanlarda mecmualara yönelik çalışmaların artması, Türk edebiyatı tarihi açısından oldukça önemli bir gelişmedir. Bu çalışmada Mili Kütüphane Yazmalar Koleksiyonunda bulunan bir mecmua tanıtılmıştır. Araştırmamızda mecmua içerisinde Bâkî, Fuzûlî, Nedîm, Nef’i, Figânî gibi önde gelen şairlerin ve birçok şairin de şiirlerinin yer aldığı görülmüştür. Mecmua’da Figânî’nin neşr edilmeyen bir gazeli tespit edilmiştir. Bu gazel, şairin Divançe’sinde yer alan diğer gazellerle karşılaştırılmış dil ve üslûp yönünden benzerliği görülmüştür. Gazelin muhtevasına baktığımız da ise; şair, sevgilinin güzellik unsurlarını kıyaslama yaparak sevgiliyi her şeyden üstün tutmuştur. Şair, söz konusu gazelde sevgilinin boyunu çam fıstığıyla ve dağ servisiyle kıyaslamıştır. Yine sevgilinin saçının kokusunu amberle, dudağının şarabını Kevser’le, dudağının kenarlarında çıkan ayva tüylerini yeryüzündeki bütün bitkilerle kıyaslama yoluna gitmiştir. Ayrıca gazelde âşıklığın halleri üzerinde durmuştur.

FİGANİ KİMDİR?

Trabzon’da dünyaya geldi. Asıl adı Ramazan olup 1505 yılı dolaylarında doğduğu tahmin edilmektedir. Çocukluk ve ilk gençlik yılları hakkında bilgi yoktur. Bazı kaynaklara dayanarak ve bir kısım şiirlerindeki ipuçlarından hareketle delikanlılık çağlarında İstanbul’a gidip yerleştiği, sürekli olmamakla birlikte ciddi bir öğrenim gördüğü, özellikle gramer, edebiyat ve hekimlikte bilgisini geliştirdiği söylenebilir.

Figānî’nin daha gençlik yıllarından başlayarak düzensiz bir hayat sürme eğiliminde olduğu ve çevresindeki baskılardan kurtulma çabası içinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu avareliğine rağmen güçlü hâfızası sayesinde Arapça ve Farsça’yı öğrendiğine, kendi ifadelerindeki bazı benzetmelerle çağının şuarâ tezkireleri tanıklık etmektedir. Âşık Çelebi’ye göre, kısa süren bir medrese tahsilinden sonra mukātaa kâtipliğinde çalışırken fıtrî kabiliyeti onu şiir ve edebiyatla uğraşmaya yöneltmiştir. Sehî ve Latîfî, onun bir ara tabip Şah Mehmed’e şâkirtlik yaptığını ve tıpla uğraştığını kaydederler.

Genç yaşta şiir yazmaya başlayan Figānî ilk şiirlerinde önceleri Hüseynî mahlasını kullanmış, daha sonra Figānî’yi tercih etmiştir. Aynı zamanda içkiye düşkünlüğüyle de tanınan şair, bunun sonucu olarak başı boşluk ve kararsızlık içinde toplum kuralları ile bağdaşmayan durumlara düşer. Onun İstanbullu şair Na’tî ve Priştineli Nûhî ile birlikte meyhânelere giderek içki içtiği, Atmeydanı’nda gezip tozduğu ve güzeller peşinde koştuğu bilinmektedir. Fakat öte yandan fırsat buldukça kaleme alıp çağının büyüklerine sunduğu zarif kasideleri ve yaşına göre çok başarılı gazelleri ona şöhret kapılarını açıyor, geçimini de büyük ölçüde kasidelerini takdim ettiği kişilerin ihsanları ile sağlıyordu. Ara sıra yardım mahiyetinde bazı önemsiz görevlere de getirildiği bilinmektedir.

Yine Âşık Çelebi’nin verdiği bilgilere göre, Figānî’yi bir süre çağının tanınmış şahsiyetlerinden Defterdar İskender Çelebi ile şairleri seven, cömert ve eğlenceye düşkün Kara Bâlioğlu korumuştur. Bununla beraber Figānî hiçbir zaman şiirle daha fazla uğraşacak ve arzularını gerçekleştirecek müreffeh bir hayata kavuşamamıştır. Zaman zaman elinden tutanlar olmuşsa da savurganlığı ve işrete düşkünlüğü kazancını çabucak yok etmiştir. Bir ara Edirne’ye gitmiş, bir süre de Seyyid Battal Gazi Türbesi etrafındaki zâviyede yaşamış, fakat sürekli ikamet mahalli İstanbul olmuştur.

Figānî’nin genç yaşta kazandığı büyük şöhret, Kanûnî Sultan Süleyman’ın şehzadeleri Mustafa, Mehmed ve Selim’in 1530 yılı yazındaki muhteşem sünnet düğünü için yazdığı “Sûriyye” kasidesiyle daha da artmıştır. Hayâlî Bey ve Zâtî gibi devrin tanınmış şairlerinin kasideler okudukları bu şenliklerde Figānî’nin sûriyyesi büyük takdir görmüştür.

Şöhreti arttıkça kıskançlıkları üzerine çeken Figānî’nin başı boş hayatı ve kavgacı mizacı da çeşitli kimselerin düşmanlığını kazanmasına sebep olmuştur. Bu sıralarda, Sadrazam Makbul İbrâhim Paşa’nın Mohaç Savaşı’ndan sonra Budin’den getirtip Atmeydanı’nda kendi sarayının karşısına diktirdiği heykeller münasebetiyle söylendiği sanılan, “Dü İbrâhîm âmed be-dâr-ı cihân / Yekî büt-şiken şüd dîger büt-nişân” şeklindeki beyit ağızdan ağıza yayılmış ve Figānî’ye mal edilmiştir. Ancak Figānî, “Dünyaya iki İbrâhim geldi, biri put kırdı, öteki put dikti” anlamındaki bu beyti değil, Âşık Çelebi’nin de kaydettiği gibi bir mecliste okunduğunda beyitte geçen “dâr-ı cihan” terkibindeki “dâr” kelimesinin yerine -ikinci mısrada “put” sözü geçtiği için- “deyr” kelimesinin daha uygun olacağını söylemiş olmalıdır. Çünkü beytin çok daha eski zamanlarda, Gazneli Mahmud devrinde söylenmiş olduğuna dair kayıtlar vardır. Fakat bu beyit yüzünden İbrâhim Paşa’ya gammazlanan Figānî, İstanbul subaşısı tarafından Tahtakale’de yakalanıp iskeleye götürülmüş, önce dövülüp işkence edilmiş, sonra da büyük bir ihtimalle 1532 yılının baharında orada asılmıştır.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi

XVI. yüzyılın başlarında Trabzon’da doğan Figânî’nin asıl adı Ramazan’dır. Şair; delikanlılık çağındayken İstanbul’a gelmiş, sürekli olmamakla beraber iyi bir öğrenim görmüş, özellikle gramer, hekimlik ve edebiyatta kendisini yetiştirmiştir. Genç yaşlarda şiir yazmaya başlayan şair, ilk şiirlerinde Hüseynî mahlasını kullansa da Figânî’de karar kılmıştır. Figânî’nin şöhrete kavuşmasını sağlayan en önemli şiiri, Kanuni Sultan Süleyman’ın şehzadeleri Mustafa, Mehmed ve Selim’in sünnet düğünlerinde okuduğu Sûriyye kasidesidir. Bu kaside ile Figânî’nin itibarı artar fakat düşmanları çoğalır. Zira padişaha ve devlet adamlarına yazdığı kasidelerle onların yakınlığını kazanacağından korkan haset kişiler, Figânî’ye karşı düşmanca tavır takınırlar ve bunun önüne geçmek için vesileler aramaya başlarlar. Nihayetinde iftiraya kurban giden şair; Sadrazam Makbul İbrahim Paşa’nın, Mohaç’ta kazanılan büyük zaferin ardından İstanbul’a getirterek Atmeydanı’ndaki sarayının önüne diktirdiği heykeller üzerine dilden dile dolaşan bir Farsça beytin kendisine isnat edilmesi yüzünden adı geçen Paşa tarafından katledilir. Dönemin tezkire yazarlarının, yaşasaydı divan şiirinin en büyük sanatkârlarından biri olacağı konusunda hemfikir olduğu Figânî, genç yaştaki ölümü sebebiyle derli toplu bir divan tertip edemez. Ancak şiir tekniğindeki kudreti ve büyüleyici üslubu sayesinde çağının makbul şairleri arasına girebilmeyi başaran Figânî’nin, birçok şiir mecmuasında şiirlerine rastlamak mümkündür. Çalışmada Topkapı Sarayı Müzesi Ktp. Revan 1985 numarada kayıtlı 173 varaklık bir şiir mecmuasından hareketle, şairin yayımlanmadığı tespit edilen bir gazelinin metni verilecektir.

ÂŞIK FİGANî’DE KLASİK TÜRK ŞİİRİNİN ETKİLERİ

Yrd. Doç. Dr. Mehmet YARDIMCI *

Türk kültürü, tarihi ve sanatı gibi edebiyatı da bir bütündür. Türk şiiri de bu bütünlük içinde gelişimini sürdürmüştür. Farklı estetik çizgilere sahip olmakla birlikte ortak bir kültür birikimine yaslanan halk ve klasik şiirimizin ortak yanları oldukça fazladır. Bu güne değin farklı yönleri göz önünde bulundurulduğundan bu iki disiplinin bir birine zıt, ve tamamen bir birinden farklı edebiyatlar olduğu sanılmış, arada derin uçurumlar yaratılmaya çaba gösterilmiştir. Âşık tarzı ile Divan şiiri aynı kültür kaynağından beslendikleri için ortak yönlerinin bulunması doğaldır. Anonim halk şiiri, Âşık şiiri ve Divan şiiri arasındaki ortak yönleri Türk kültürünün bütünlüğü ve devamlılığı esaslarına göre ele almak gerekir. Klasik şairlerimizden bazıları âşıklarımızın etkisinde kalarak hece ölçüsüyle ve daha sade bir dille şiir denemeleri yapmışlardır. Bu durumun mahallileşme cereyanının doğal sonucu olarak ortaya çıktığı ileri sürülüyorsa da bu yakınlaşmayı klasik şiirimizin ilk yıllarına kadar götürmek mümkündür. Belki var olan bu yakınlığın mahallileşme cereyanı ile hızlandığı söylenebilir. Buna karşılık halk şairleri de klasik şiirin etkisinde kalarak aruzun belli kalıpları ile divan, kalenderi, satranç, semai tarzlarında şiirler yazmışlardır. Bu konuda Fuad Köprülü “Klasik edebiyat üzerinde halk edebiyatımızın ve halk edebiyatı üzerinde klasik edebiyatımızın bir takım tesir ve aksi tesirleri göze çarpmamak mümkün değildir…”1 demektedir. Her ne kadar edebiyatımızı Halk edebiyatı ve Divan edebiyatı gibi bir ayırıma tabi tutsak da bu değişik çevre ve düşünce tarzının ürünlerine birçok ortak noktanın bulunduğu görülmekte, bir birleri üzerine de çeşitli etkiler yaptıkları bilinmektedir. Biz, Geredeli Âşık Figanî üzerinde Klasik şiirimizin etkilerini saptamaya çalışacağız. Bu incelememizi yaparken Hayrettin İvgin’in Kültür Bakanlığı yayınları arasında yayımlanan Geredeli Âşık Figanî adlı eserini esas aldık.2 Türk Edebiyatında Figanî mahlası ile şiir yazan çok sayıda âşık ve divan şairi bulunmaktadır. Bizim üzerinde durduğumuz Figanî, Dertli’nin çırağı olup 1814-1895 yılları arasında yaşamış Geredeli Figanî’dir. Figanî hakkında ilk yazılı kaynak, “Bolu Vilayet Salnamesi” adlı kitaptır. En gerçekçi bilgiler bu salnamededir.3 Baba adı Mustafa, anne adı Zeynep olan Figanî’nin asıl adı Seyyid Ahmet’tir. İlk öğrenimini Sıbyan mektebindeki Hoca Tahir Efendi’den almıştır. On yaşından itibaren saz çalmaya başlayan Seyyit Ahmet’e kendisinde büyük bir yetenek olduğunu gören Âşık Dertli, onun saz ve söz ustası olup Figanî mahlasını vermiştir. Sadi Yaver Ataman, Figanî için, “Rind meşreb olup laubali tabiatlı, işretperest bir insandır. Sarhoş dolaşır, sözünü esirgemez, her gördüğü güzele ilan-ı aşk eder, * Folklor/Edebiyat, S.20, s.79-92 * Dokuz Eylül Üniv. Buca Eğt. Fak. Türkçe Eğt. Böl. Öğretim Üyesi 1 Fuad Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, 2. Bas. İst. 1980, s.117 2 Hayrettin İvgin, Geredeli Âşık Figanî, Kültür Bak. Yay. Ank. 1994 3 Bolu Vilayet Salnamesi, 1921-1922, s. 591-595 2 çeşitli münasebetsizlikler yapardı.”4 deyip, kişileri en ağır biçimde hicvetmekten çekinmediğini ifade etmektedir. Figanî’nin yaşadığı on dokuzuncu yüzyıl etkilenmenin en fazla olduğu dönemdir. Bu dönemde klasik şairlerde hece ölçüsünü kullanarak şiir yazmak; âşıklarda da divan tertip edip aruzla şiir yazmak moda halini almıştır. Tokatlı Nuri, Erzurumlu Emrah bu modaya uyan ünlü âşıklardandır. Bu karşılıklı etkileniş Figanî üzerinde de etkisini göstermiştir. Hatta bu etki o kadar fazla olmuştur ki Figanî, bazen âşıklık geleneklerini bile ihmal etmiştir. O da divan tertip etmiş, aruzla şiirler yazmış, klasik Türk şiirinin mazmunlarını bolca kullanmıştır. Biz, Figanî’deki klasik Türk şiirinin etkilerini biçim ve içerik yönünden inceleyeceğiz. A. Biçim Yönünden Âşıklardan bazıları On yedinci yüzyıldan sonra divan şairlerinin etkisinde kalarak şiirlerini sadece cönkte toplamayıp divan da tertip etmişlerdir. Figanî de şiirlerini divanda toplayanlardandır. Figanî şiirlerinde hece ölçüsünün yanında aruz ölçüsünü de kullanmıştır. Figanî’nin hece ölçüsüyle yazılmış on yedi şiirinden bir tanesi sekizli diğerleri de on birli ölçü iledir. Aruz ölçüsüyle yazılmış olan şiirlerin hepsi de uzun kalıplarla yazılmıştır. Bu uzun kalıplarda da genellikle düz kalıplar kullanılmıştır. Fâilâtün/fâilâtün/fâilâtün/fâilün kalıbıyla kırk sekiz şiir, mefâîlün/mefâîlün/mefâîlün/mefâılün kalıbıyla otuz beş şiir görülmektedir. Karışık kalıp olarak sadece mefûlü/mefâîlü/mefâîlü/feûlün ölçüsü kullanılmıştır. Bu ölçü ile yazılan şiirlerin sayısı da on tanedir. Âşık Figanî klasik şiirin nazım şekillerinden gazel, tarzını bolca kullanmıştır. İvgin’in kitabında gazel biçiminde yazılmış 88 şiirinin bulunuşu bunun önemli bir göstergesidir. Klasik Türk şiirinin büyük ölçüde etkisi altında kalan Figanî, gazel dışında değişik örnekleri de denemiştir. Hece ölçüsüyle ve dörtlüklerle yazdığı: Erenler pendini gûşeyle cânâ Âkil doğru sözü arar demişler “Men aref” bağını kıldınsa me’va Senin için her dem bahar demişler İnsan isen olma nefsine esir Nefsini kendine kul et, ol emir Kişi bu dünyaya bir kerre gelir Gidenler dönmedi tekrar demişler5 biçiminde başlayan yirmi yedi dörtlükten oluşan Nasihat Destanı adlı şiiri pend-name türünün güzel örneklerindendir. Aruz ölçüsüyle de pend-name türünün: Benim bu sözlerim ibret nasihat dinleyen ferde Sana ol emr-i tenbih sözün bil olduğun yerde6 İç gönüller şerbetinden behreyab ol kahveci Tut ki pendim gafil olma kâmiyab ol kahveci7 Nuh-ı pendim evvelâ âkil rical ol sevdiğim Her usûle âşinâ sâhip rical ol sevdiğim8 4 Sadi Yaver Ataman, Anadolu Halk Sazları Yerli Muzikçiler ve Halk Musiki Karakterleri, Burhanettin Mat. İst. 1938, s.38 5 İvgin, a.g.e. s.38 6 İvgin, a.g.e. s.60 7 İvgin, a.g.e. s.95 3 biçiminde, gazel şeklinde güzel örneklerini vermiştir. Âşık Figanî, gazel biçiminde üç tane de münacaat yazmıştır. Bunlar: Medet yarabbena senden inayet bir günahkârım Cemian padişahlar padişahı Şah-ı Hünkârım 9 Hamd-i bî pâyan hüvallah Ahmed-i Bârî Huda Vâcib oldu Âdem’e secde kılınmak ibtida10 Hamd-i bî-pâyan Hudâ âdem yaratmış bizleri Ahsen-i takvim ile ekrem yaratmış bizleri11 beyitleriyle başlayan şiirlerdir. Figani’nin muhammes biçiminde “Beddua” 12 adlı ilginç bir münacaatı da bulunmaktadır. Klasik Türk şiirinin etkisini fazlaca gördüğümüz Figanî’nin şiirleri arasında “Na’t” biçiminde yazılmış üç gazeline rastladık. Bunlar: Hudânın enver-i nûr-ı ziyâsı yâ Resûlullah Harîm-i vahdetin bin Mustafâ’sı yâ Resûlullah13 Bütün mücrimlere senden atâdır ya Resûlullah Kulûb-i enverin arş üstüvâdır yâ Resûlullah14 Bu âsî ümmete senden inâyet yâ Resûlullah Gerek dünyâda ukbâda şefâat yâ Resûlullah15 beyitleriyle başlayan şiirlerdir. Figanî’nin Sultan Hamid için yazdığı: Şimdi devran ey gönül âkil arâfat devridir Hazret-i Sultan Hamid devri nezâfet devridir16 beyitiyle başlayan methiyesi ve Kerbelâ olayı ile ilgili yazdığı, “Mersiye-i Hüseyin-i Şehid-i Kerbelâ” adlı: Yevm-i mâtemdir Muharrem mümînin zindânıdır 17 dizesiyle başlayan mersiyesi; Hâkim-i dânâ-yı ekrem derdime derman buyur18 dizesiyle başlayan kasidesi, Klasik Türk şiirinin etkisiyle yazılan ilginç örneklerdendir. Âşık edebiyatında, divan edebiyatının etkisiyle uygulanmaya başlayan ve zamanla gelenek haline dönüşen tarih düşürmenin ilginç ve güzel bir örneğini de Âşık Figanî: Besmeleyle başladık biz üçyüz beşte yapmağa Pek güzel âb ü havâsı bir müferrih hoş mekân19 biçiminde vermiştir. 8 İvgin, a.g.e. s.110 9 İvgin, a.g.e. s.71 10 İvgin, a.g.e. s.87 11 İvgin, a.g.e. s.98 12 İvgin, a.g.e. s.141 13 İvgin, a.g.e. s.61 14 İvgin, a.g.e. s.62 15 İvgin, a.g.e. s.63 16 İvgin, a.g.e. s.124 17 İvgin, a.g.e. s.139 18 İvgin, a.g.e. s.128 19 İvgin, a.g.e. s.112 4 a. Ölçü Halk şiirinin esas ölçüsü hece ölçüsüdür. Figanî de kimi şiirlerini temsilcisi olduğu halk şiiri disiplininin ölçüsü olan hece ile yazmıştır. Hece ile yazdığı şiirlerindeki başarısı tartışılmaz derecede güzeldir. Hayrettin İvgin’in yayımladığı kitapta hece ile yazılmış on sekiz şiire yer verilmiştir. Hece ile yazdığı şiirlerinin sayısı aslında bu kadar az olmasa gerekir. Kitaptaki heceli şiirlerin: Dilber atma gamzen oku Tâ tenimden cane geçti Tığ-ı müjgânını sakın Sînem üzre kane geçti dörtlüğü ile başlayan bir tanesi sekizli, diğerlerinin tamamı on birli ölçüyledir. Aruz ölçüsüyle yazdığı şiirlerinde ise uzun kalıpları kullanmıştır. Genellikle de düz kalıpları tercih etmiştir. Kitapta bulunan aruz ölçüsüyle yazılmış doksan üç şiirden kırksekiz tanesi Fâilâtün/ Fâilâtün/ Fâilâtün /Fâilûn; otuzbeş tanesi Mefâîlün/ Mefîlün/ Mefâîlün/ Mefâîlün kalıbıyla; on tanesi de karışık kalıp olarak Mef’ûlü/ Mefâîlü/ Mefâîlü/ Feûlün kalıbıyla yazılmıştır. b. Uyak Figanî, klasik şiirde yaygın olarak kullanılan tam uyağı hem hece hem de aruz ölçüsü ile yazdığı şiirlerde fazlaca kullanırken. yarım ve zengin uyağa çok az yer vermiştir. Bunun yanı sıra redifi çok fazla kullandığı görülmektedir. c. Mahlas alma Şükrü Elçin, Mahlas alma geleneğinin totemizme bağlı destani ve tarihi eski devirlere kadar dayandığını söylemektedir. Bu konuda “Ferdiyetin kendini gösterdiğizamanlardan itibaren cemiyette belli dini bedii fonksiyonu olan şairleri, aynı zamanda kollektif ruh ve zihniyetin tercümanı olan şiirlerini dinleyici veya okuyucu zümrelerinin hafızalarına amanet ederken kaynağı totem devrine çıkabilen şahsiyetlerini korumak, saklamak, dikkati çekmek ve belki sanatlarını ebedileştirmek gibi düşüncelerle mahlas icat etmişlerdir.”20 demektedir. Klasik Türk şiirinin en önemli unsurlarından olan mahlas alma geleneği, Klasik şiirin etkisiyle halk edebiyatına da geçmiş, on altıncı yüzyıldan sonra bütün halk şairleri divan şairleri gibi mahlas kullanmışlardır. Halk edebiyatında mahlas geleneğe bağlı uygulanan bir kural biçimine girmiştir. On altıncı yüzyıldan önce âşıkların mahlaslarında nispet î’si pek görülmezken on altıncı yüzyıldan itibaren, âşıkların mahlaslarında genellikle nispet î’si ile oluşturulan mahlasların yaygınlaştığı görülmektedir. Halk şairleri de Fuzulî, Nailî, Bakî gibi divan şairlerinin mahlaslarına benzer Fedaî, Talibî, Ceyhunî, Semaî vb. mahlaslar almışlardır. Klasik Türk şiirindeki oldukça yaygın olan, üstadların ad verme ve mahlas-name yazma geleneği âşık edebiyatında da görülmeye başlamış hatta divan şairlerini de geçip mahlas alma tam Âhilikteki peştamal kuşanma gibi bir geleneğe dönüşmüştür. Asıl adı Seyyid Ahmed olan Figanî’nin de mahlasını ustası Âşık Dertli vermiştir. Bir şiirinde: Dertli üstâdım Figanî mahlasım bîçâreyim Merhamet lutf-i inâyet bendene ihsan buyur diyen Figanî, bütün şiirlerinde mahlas kullanmıştır. ç Dil 20 Şükrü Elçin, Türk Halk Nazmında Mahlas/ Tabşırma Alma Geleneği, Türk Kültürü, S.223-224 5 Âşık şiiri sade bir dille halkın zevkini gün ışığına çıkarır, arasından çıktığı toplumun dilini kullanır. Doğal ve yapmacıksızdır, sanat kaygusu gütmez. Âşık Figanî’nin dili ise: Bezm-i muhabbette lezzet arayan İşitip her sözü aldırmamalı Kemal-i kadrinde rif’at arayan Kimseyi zemmedip daldırmamalı 21 ve Bâkidir bâb-ı hüküm icrâ-yı Hak izhar olur Kıymet-i Şer’î kadîmi meclis-i vâlâ bilir22 örneklerinde görüldüğü gibi klasik Türk şiirinin genel karekterine uygun olarak ağdalı bir biçimdedir. Klasik Türk şiirinin etkisi ile son derece ağır ve terkiplidir. Aruz ölçüsü ile yazdığı şiirlerindeki ağır dil, hece ile yazdığı şiirlerde de belirgin şekilde görülmektedir. Figanî, kullandığı Arapça- Farsça sözcüklerin yanı sıra; zıll-ı hayal, tığ-ı müjgân, çar köşe-i devran, şeref-i dest-i pâk gibi ikili ve üçlü tamlamalara bolca yer vermiştir. Hüsn-i pâkin âlem-i dünya değer ey nazenin Çeşm-i mestin şems-i mah nun semâvât-ü zemin23 Dizeleri klasik Türk şiirinin herhangi bir şairinin kaleminden çıkmış gibi ağır ve terkiplidir. A. İçerik Yönünden Gerek klasik Türk şiiri olsun, gerekse halk şiiri olsun bu disiplinler içinde yer alan bir şairin şiirileri incelenirken üzerinde durulacak hususların başında temalar gelir. Klasik şairler iki disiplinde de aşk, ölüm, doğa, dünyanın faniliği, yoksulluk, gurbet, din vb. temaları güçleri ölçüsünde dile getirmişlerdir. Halk şiirinin önemli simalarından Âşık Figanî de klasik Türk şairlerinin işlediği konuları ustaca işlemiştir. Bunlar arasında dikkat çekenler şunlardır: a. Aşk Figanî, klasik Türk edebiyatında görülen aşk anlayışından etkilenmiştir. Onda da divan şairlerinde olduğu gibi sevgili sultandır, ve etrafındakilere lütf ettiği gibi, eza ve cefa de eder. Âşık gerekirse sevgilisi uğruna canını bile verir. Bunun ilginç örneklerini: Razı ol miskin Figanî gel teşekki eyleme Her ne cevrettiyse nîmettir o sultan eyledi24 ve Ehl-i diller ser verir cânan içün serden geçer Teşne dil lâ’l-i lebin nûş itse kevserden geçer25 dizelerinde görmek mümkündür. b. Dünyanın faniliği Figanî, bu dünyanın fâniliğini, geçici olduğunu: Ey gönül aklını başına cem et Dünyada ukbada ticaret eyle Cihan zıll-ı hayâl derdine em et Ölmeden öl kabrin ziyaret eyle26 21 İvgin, a.g.e. s.22 22 İvgin, a.g.e. s.125 23 İvgin, a.g.e. s. 117 24 İvgin, a.g.e. s. 96 25 İvgin, a.g.e. s.121 6 dizelerinde ustaca dile getirmiştir. Çeşitli şiirleri incelendiğinde, bu alemin bir seyrangâh olduğunu, sonunda viran olacağını, önemli olan şeyin iman olduğunu hatırlatıp insanın fani olan bu dünyada bir beklentisi olmamasını, öbür dünyanın makbul olduğunu ima ettiği görülmektedir. c. Felekten Yakınma* Klasik Türk şiirinde olduğu gibi Figanî’nin şiirleri arasında felekten yakınmanın; zamandan ve bahttan şikâyetin ilginç örneklerini: Şu kahpe felekten murat alınmaz Yalancı dünyada ebet kalınmaz Malı olmayayanın dostu bulunmaz Çaylar denizlere akar demişler 27 biçiminde görmekteyiz. On yedinci yüzyılda, âşıkları etkileyen ve sarsan bütün kötü olayların felekten geldiğine inanılarak güzel şiirler söylenmiştir. Figanî’nin şiirleri arasında gördüğümüz: Kaderimce çok yalvardım feleğe İnat etti sözüm tutmadı gitti28 ve Hasret dağlarıyla canıma yettin Ateş-i hicrana saldın ey felek29 deyişleri felekten yakınmanın güzel örneklerindendir. Figanî, hep talihinin kötü olduğundan, bu dünyada hiç gülmediğinden şikâyetçi olup: Gülmedi dünyaya geldim geleli Ne kara yazılı garip başım var Ben kendimi bilip aklım ereli Akar gözlerimden kanlı yaşım var 30. biçimindeki ifadelerle duygularını dile getirmiştir. Her türlü kazanın Tanrı’dan geldiğine inanan Figanî, her türlü çileye rağmen Tanrı’ya şükrünü kesmez. Bazı, klasik Türk şiiri şairleri gibi, yaşadıkları toplumun eleştirisine Figanî’de de rastlamaktayız. Bu tür taşlamalar toplumda yapılan haksızlıkları dile getirmekte, soygun ve talanın toplumda oluşturduğu yıkım anlatılmaktadır Toplumla ilgili taşlamalarda âşıklar geleneksel değerleri ve kuralları halk yararına çekinmeden kullanmışlar, toplumun aksak yönlerini kıyasıya eleştirmişlerdir. Figanî’nin: Evvel özün sözün bilmeyen âdem İtibarı rezaleti ne bilsin Bunları bilmeyen cahildir madem Namus gayret hacaleti ne bilsin31 deyişi bu grup taşlamalar arasındadır. ç Tasavvuf 26 İvgin, a.g.e. s.21 * Geniş bilgi için Bkz. Mehmet Yardımcı, Başlangıcından Günümüze Halk Şiiri, Âşık Şiiri, Tekke Şiiri, Ankara, l998, s.281-290 27 İvgin, a.g.e. s.39 28 İvgin, a.g.e. s.24 29 İvgin, a.g.e. s.25 30 İvgin, a.g.e. s.32 31 İvgin, a.g.e. s.30 7 Tasavvuf, Klasik Türk şiiri içinde çok önemli yer tutmuş, pek çok şair, Kur’an unsurlarından ve Peygamber kıssalarından bolca yararlanmıştır. Bu şairlerin tutum ve davranışı âşıkları da etkilemiş, onlar da şiirlerinde tasavvufî unsurları bolca kullanmışlardır. Tasavvufta olgunluğa ermenin yolu bir mürşide bağlanmaktan geçer. Figanî’de bu durum: Mürşid-i kâmilden destur almayan Ey Figanî Hak yoluna gitmeyen Üstad-ı kâmile hizmet etmeyen Feraiz bilmekle şair olur mu32 biçiminde ifadesini bulmuştur. Figanî: Gel verdiceğin ahd ile ikrarda kadim ol Nasibîni al bâb-ı tevekkülde mukim ol33 diyerek herkesin tevekkül kapısına gelip, tasavvufu öğrenmesini ister. Klasik şiirimizin ana kaynaklarının başında Kur’an unsurları gelmektedir. Klasik şairler için ayet ve hadisler birer hazine ve ilham kaynağıdır. Klasik Türk şiirinin etkisinde kalan Figanî de bu unsurları şiirlerinde bolca kullanmıştır. Oku elhamdülillah bi Rabb-ül âlemin ismin Errahman-ül rahim ile erer maksûduna erham34 Kudretinden bizi bina eylemiş Aklı fikri hayır ata eylemiş Kur’an aziminde sena eylemiş Vel kadd-i keremna âyete şükür35 Figanî âlemi seyran demişler Bu dünyanın sonu viran demişler “El hayâ ü min’el-imân” demişler Hicab perdesini kaldırmamalı 36 gibi örnekler bunlardan sadece birkaçıdır. Peygamber kıssaları Klasik edebiyatımızın ana kaynaklarındandır. Divan şairleri şiirlerinde peygamberlerin özelliklerini telmih yoluyla dile getirirler. İyi bir medrese öğrenimi gören divan şairleri peygamber kıssalarına şiirlerinde ustalıkla yer vermişlerdir. Figanî’nin şiirleri arasında da bu unsurlar göze çarpan hususlardandır. Örneğin: Türabı Hazret-i Âdem karılırken figan ettim Anınçün ben Figan ismine düştüm şükürâne37 deyişinde; insanların atası, peygamberlerin ilki ve topraktan karılıp halkedilmesiyle yaratılış efsanelerine de konu olan Âdem Peygamber’e telmih yapmaktadır. Yine: Eğer hasmın karıncaysa yine merdane tut yahu Bilürsün bir topal muru ne nush etti Süleyman’a38 deyişinde, Hz. Süleyman’ın bütün hayvanların dilini bilmesi ve onlara hükmetmesi olayı ile karıncanın aczin, Süleyman’ın ise güç ve iktidarın simgesi olarak tezat içinde verilmektedir. Figanî’nin Şiirlerinde Mazmunlar 32 İvgin, a.g.e. s.36 33 İvgin, a.g.e. s.47 34 İvgin, a.g.e. s.70 35 İvgjn, a.g.e. s. 35 36 İvgin, a.g.e. s.22 37 İvgin, a.g.e. s.57 38 İvgin, a.y. 8 Figanî’nin şiirlerini incelerken göze çarpan en önemli hususların başında divan şairleri gibi mazmunlara geniş yer vermesi görülmektedir. Bilindiği gibi divan edebiyatı mazmunlar bakımından oldukça zengindir. Zaten divan edebiyatının anlatım sistemi mazmunlara dayanır. Mazmunlar, kalıplaşmış anlatım parçalarıdır. Ortak bir yaşam felsefesi ve inanış sistemine sahip olan divan şairi aynı kalıpları farklı kullanarak eserlerini oluşturmuşlardır. Zaman zaman âşıklar da bu kalıplaşmış, hazır ifade araçlarına baş vurup şiirlerinde bu kalıpları ustaca kullanmışlardır. Bu kullanışta âşıklar mazmunları daha çok benzetme motifi olarak ele almışlardır. Klasik şiirimizde pek az ayrıntı ile bir tek güzel tipinin övüldüğü, hatları çizilmiş, boyaları vurulmuş, dekoru ve gölgeleri inceden inceye saptanmış klasik bir tabloya benzeyen divan şairinin güzeli halk şiirinde biraz daha gerçeğe büründürülmüştür. a. Göz ve onun etrafında oluşan mazmunlar Klasik şiirimizdeki benzetme ve mecazlar, klasik şiirin etkisinde kalan Figanî’de de ustaca kullanılmıştır. Klasik şiirde sevgilinin bakışı gamzeyi doğurur. Gamzede binlerce anlam vardır. Gamze yalnızca bakışa dayanmayıp göz, kaş ve kirpiğin birlikte ortaya koyduğu bir harekettir. Klasik şiirde gamze oka ve kılıca benzetilir. Bundan dolayı (müjgân) kirpik ile ve kaş (keman) ile birlikte kullanılır. Sevgilinin kaşları ile kirpikleri kurulu bir kemanı andırır.39 Bir ok olan gamzenin hedefi; can, gönül, sine ve yürektir. Klasik şiirimizde göz; ahuya teşbih edilir. Bu ahunun gözlerinin gayet iri ve siyah oluşuyla ilgilidir. Ayrıca gözler baygın ve sarhoş edici yani mesttir. Bazan da nergise benzetilir. Bu da mestlikten dolayıdır. Göz âşık şiirinde olsun divan şiirinde olsun siyahtır. Sevgili daha çok kömür gözlü, mahur bakışlı, ahu gözlüdür. Gözler her ikisinde de çeşmeye, yıldıza benzetilir. Gözyaşları nedeniyle göz çeşme gibidir. Âşığın gözyaşları arttıkça sele, ırmağa benzer. Öyle ki akan yaşlar değirmenler dönderir.40 Figanî’nin şiirlerinde klasik Türk şiirinin etkisi ile göz ve göz etrafında gelişen mazmunlara sıkça rastlanır. Bunlardan Klasik Türk şiirinin önemli şairlerinden Nedim’in: Afet-i can dediler gamze-i celladın için Nahl-i gül söylediler kamet-i şimşadın için dizeleri, Figanî’nin: Kirpikler ok kaşı keman kameti şimşad Bir nin nigâhı ateş-i suzane yaratmış 41 dizeleri ile olan benzerliği bu etkinin en açık ifadelerinden biridir. Yine Figani’de gördüğümüz: Dilber atma gamzen oku Tâ tenimden cane geçti Tığ-ı müjgânını sakın Sînem üzre kane geçti42 Dizeleri ve: Olur olmaz güzel sevmez olursa tam sıfat olsun Keman kaş gözleri ahu cemali afitap olsun43 39 İskender Pala, Divan Şiiri Sözlüğü, Akçağ Yay. Ank. 1995, s.197 40 Mehmet Yardımcı, Halk Şiiri, Âşık Şiiri, Tekke Şiiri, Ürün Yay. Ank. 1999, s.221 41 İvgin, a.g.e. s. 54 42 İvgin, a.g.e. s. 23 43 İvgin, a.g.e. s. 81 9 biçimindeki söyleyişinde yer verdiği gözle ilgili mazmunlar klasik Türk şiirinin etkisiyle Figanî’nin ustaca kullandığı mazmunlardandır. b. Yüz ve onun etrafında oluşan mazmunlar Klasik şiirde yanak yerine kullanılan yüzün güzelliğine cemal denir. Bu kavram halk şiirinde de aynen kullanılmaktadır. Bu güzellik yani cemal güzelliği ilahi güzelliğin yansımasından ibarettir. Sevgilinin yüzünün aya benzetilmesi ay ışığının nurlu olmasından ve parlaklığındandır. Parlaklığı ve göz alıcılığı nedeniyle güneşe de benzetilmektedir. Ben, klasik şiirimizde yüzdeki güzellik unsurları arasında sayılır. Yüz ve onun etrafında oluşan mazmunlar divan şiirinde ustaca kullanılmış: Bakamadım gün yüzüne yaş ile doldu gözüm Gör ne mahrûm eyledi bu dideyi giryan beni (Cafer) diyen divan şairi Cafer’in dizelerine benzer söyleyişler Figanî’de de: Birinin cemali bedirlenmiş ay Birinin kaşları kurulu ok yay Birinin benleri aklım aldı hay Biri Behram biri Hamza biri Zal44 biçiminde dizelere aktarılmıştır. c.Saç ve onun etrafında oluşan mazmunlar Klasik şiirimizde sevgilinin yüzü ya da gördanı üzerine dökülen saçların da hazineyi bekleyen yılana, ejderhaya benzetilmesi, şekli ile kemende benzetilmesi, kokusu ile de anbere ve miske benzetilmesi sık sık baş vurulan mazmunlardır. Klasik Türk şiirinin önemli şairlerinden Nefî’nin: Dile her muyu bir ejder görünür ol zülfün Nice bin ejderi bir yerde tahayyül ne belâ (Nefî)45 beyitinde kullandığı saçla ilgili mazmunların Figanî’nin: Kâkülün kavs-i anber Benzer giysûların ejder Devşir zülüflerin dilber Dökülüp gerdane geçti46 dörtlüğünde kullanılışı, klasik Türk şiirinden etkilenişinin güzel bir örneğidir. ç. Gül- bülbül mazmunları Klasik Türk şiirinde gül-bülbül mazmunları sık sık kullanılan mazmunlardandır. Gül daima sevgiliyi, bülbül ise âşığı sembolize eder. Halk şiirinde de bu unsurlar klasik şiirimizdeki gibi düşünülmüş ve bolca kullanılmıştır. Figanî de gül ve bülbül mazmununu: Bu bir ince sözdür inceden ince Bülbül feryad eder gülü görünce Bir güzelin kendi gönlü olunca Eşini arayıp bulması vardır 47 ve: Ey mürg-i gönül zağ gibi her dala konarsın Can bülbülü ol aşk ile gülzarını fark et48 örneklerinde olduğu gibi çeşitli şiirlerinde kullanmıştır. 44 İvgin, a.g.e. s. 26 45 Metin Akkuş, Nef’î Divanı, Ankara l958, s.427 46 İvgin, a.g.e. s. 23 47 İvgin, a.g.e. s.33 48 İvgin, a.g.e. s. 53 10 Figanî’nin şiirlerinde atasözlerinin yeri Klasik Türk şiirinde dizeler arasında atasözü kullanma oldukça yaygındır. Bugün az kullanılan atasözlerine bile divan şairlerinin şiirleri arasında rastlanmaktadır. Divan şairi: Kirpikleri uzundur yârin hayâle sığmaz Eski meseldir âşık mızrak çuvala sığmaz (Havaî)49 biçiminde atasözlerini ustaca kullanırken, klasik Türk şiirinin etkisi altında kalan Figanî de şiirlerinde : Kimi vardır elleri gül döşürür Kimi vardır külde gömeç pişirir Danışmıyan düzde yolun şaşırır Danışan dağları aşar demişler Bu eski meseldir söylenir gerçek Takdire zevâl var tedbir de gerek Karpuz kesmek ile soğumaz yürek Susalığı kandırmaz kan demişler Yolunca yap imeceyi geziği Sıranı gözetle bozma diziyi Sürüden ayrılan körpe kuzuyu Ya kurt kapar ya kuş kapar demişler50 örneklerinde örneklerinde olduğu gibi, divan şairlerinden hiç de geri kalmayarak atasözlerini ustaca ve yerli yerinde kullanmıştır. Âşık Figanî’de edebi sanatlar Klasik Türk şiirinde en çok kullanılan sanatların başında telmih gelir. Âşık da divan şairi gibi şiirlerinde telmihlere ortak bir anlayışla yer vermiştir. Kimi şiirlerinde Adem ile Havva’ya, kimi şiirlerinde Hz Süleyman’a, kimi şiirlerinde Hz. Muhammet ve Hz. Ali’ye, kimi şiirlerindeHabil ve Kabil’e telmih yapan Figanî: Görmedim sen gibi şûh-ı cihânı Emsâlin bulunmaz Yusuf-ı Sâni İsmin beyân etme Âşık Figanî İmzalarda (ayın, mim, râ) yazarlar51 dizeleriyle en çok telmih yapılan kıssalardan güzelliğiyle dillere destan, Yusuf kıssasına telmih yapmıştır. Fazla yok Karun kadar mâlın da olsa neyleyim Vah yazıklar beş kulaç ehrâma bâşım bağlıdır diyerek de zenginliği nedeniyle pek çok divan şairinin yaptığı gibi Karun’a telmih yapmıştır. Tarih sahnesinde her hangi bir yönüyle meşhur olmuş kişiler ve efsanevi olaylar klasik edebiyatımızın malzemeleri ve kaynakları arasındadır. Telmih yoluyla anılan bu kişilerden ve özelliklerinden divan şairleri sık sık söz ederler. Âşıklar da bu kişileri dizelerinde dile getirmektedir. Figanî de bu unsurları yeri geldikçe kullanmıştır. Örneğin: Sana her veçhile öz canım dedim Her derdime derman Lokman’ım dedim Nazargâhım şâhım sultanım dedim Minnet etmem senden başka ferde ben52 dizelerinde Lokman dertlere derman olması ve hekimliği ile anılır. 49 Agâh Sırrı Levend, Divan Edebiyatı, İst. 1984, s. 436 50 İvgin, a.g.e. s.39 51 İvgin, a.g.e. s. 31 52 İvgin, a.g.e. s.29 11 Yine: Nic’oldu bu kadar Ekrem-i server Hamza sahip-zaman Rüstem-i ejder Süleyman-ı Nuşirevan İskender Topundan intikam aldın ey felek53 dizelerinde görüldüğü gibi Hamza, kahramanlıklarıyla efsaneleşmiş bir yiğit; Rüstem, İran’ın ünlü kahramanlarından olup İranlıların milli destanları Şehname’de övgüyle bahsedilen kahraman; Nuşirevan, Adaletiyle ün salmış bir kahraman; İskender, ordusunun çokluğu, kahramanlığı ve ab-ı hayat suyunu aramasıyla ün salmış kahraman olup telmih yoluyla dile getirilmişlerdir. Anka, Kaf dağında yaşadığı varsayılan, tüyleri renkli, yüzü insana benzer. Asla yere konmayıp daima yükseklerde uçan ve kendisinde her kuştan bir alamet bulunan, adı var, kendi yok bir kuştur. Klasik şiirimizde sık sık rastladığımız anka kuşuna âşıkların şiirlerinde de rastlamak mümkündür. Figanî’de de: Bu dünya bir kız oğlan kız acuze resm-i nisadır İzale etmedi bikrin gelip geçti nice anka54 biçiminde görülmektedir. Leyla-Mecnun aşklarıyla tanınmış, İslâm edebiyatlarında mesnevi konusu olmuş, klasik edebiyatımızda da şairlerin sık sık sözünü ettikleri aşk kahramanları olarak tanınmıştır. Figanî de divan şairleri gibi Leyla ve Mecnun’u dizelerinde sık sık dile getirmiştir. Örneğin divan şairlerinden İbn-i Kemal’in: Leyl-i saçın hevasına Mecnun-ı vakt olup Divane oldu dağlara düşüp yeler saba (İbn-i Kemal) dizelerinde geçen Leyla ve Mecnun Figanî’nin: Sensin sebebi cümleyi azdırmaya evve Bir leyli içün Kays’ı sahrada bıraktın 55 dizelerinde ve: Dame dolaşıp zülfüne bend oldu Mevlâ seni Leylâ beni divane yaratmış 56 söyleyişinde divan şairleri gibi telmih yoluyla dizelere aktarılmıştır. Figanî’nin yaptığı telmihlerin örneklerini çoğaltmak mümkündür. Figanî’nin şiirlerinde yaptığı diğer edebi sanatlardan bazılarına da şu örnekler verilebilir: Mecaz: Gönül gülşanına fideler diktim Ne hikmet meyvası bitmedi gitti57 Teşbih: Kâkülün kavs-i anber Benzer giysûların ejder58 Teşbih-i beliğ: Perçemin başta yedi başlı bir ejderhâ misal Oynatıp aklım yerinden bir de hicran eyledi59 53 İvgin, a.g.e. s.25 54 İvgin, a.g.e. s.55 55 İvgin, a.g.e. s. 51 56 İvgin, a.g.e. s,51 57 İvgin, a.g.e. s.24 58 İvgin, a.g.e. s.23 59 İvgin, a.g.e. s.96 12 İstiare: Geçip karş ı s ında feryad eyledim Kemendin boynuma takt ı sevdiğim60 Tecaül ü ârif: Kullukta kusur eylemedin zat ına amma Bilmem ne sebep bendene dü şman gibi bakt ı n 61 Mübala ğa: Vicdan ı n ı gözet kalb-i selim ol Filin günah ına kefalet eyle62 Tezat: Neyleyüp a ğlars ın ey deli gönül Elbet a ğlaman ın gülmesi vard ı r 63 Fehm eyle gözüm merd ile namerde nazar kıl Gel eyle hazer yar ı n ı a ğyar ı n ı fark et64 Tenasüb: Çal ıns ın saz keman santur kanun ho ş makam ile Okunsun şarkılar dilbesteler mahurdan sadâlarla65 Hüsn-i Talil: Hemi elemlerle damı gurbette Sabrı kanaatle vahdete şükür66 İrsalı Mesel: Esnafa da biraz insaf gerektir Bal tutan parma ğ ın yalar demişler67 İstifham: Üstadı kâmile hizmet etmeyen Feraiz bilmekle şair olur mu68 Can ım beni sen kendine bigâne mi sand ın Kendin gibi bir serseri efsane mi sand ı n 69 Lef ü ne şr: A şk nar ına bizler ezeli s ırk ile yand ık Figanî’yi her ate şe pervane mi sand ın Nida: Ey tabı melek Hak seni bir tane yaratm ı ş Her tarz ı güzel me şrebi merdane yaratm ı ş 70 Mübalâ ğa: Teferrüç eylese ba ğ – ı gülistan içre mahbuban Sezan ın hikmetin tahsin eder de hu çeker güller71 Kinaye: 60 İvgin, a.g.e. s.28 61 İvgin, a.g.e. s.52 62 İvgin, a.g.e. s.21 63 İvgin, a.g.e. s.33 64 İvgin, a.g.e. s.53 65 İvgin, a.g.e. s.56 66 İvgin, a.g.e. s.35 67 İvgin, a.g.e. s.40 68 İvgin, a.g.e. s. 36 69 İvgin, a.g.e. s.50 70 İvgin, a.g.e. s.54 71 İvgin, a.g.e. s.79 13 Muhalif ruzigâr esti saçağa sardı şiddetle Yalnız ben değil külli dönen devranda yangın var 72 İktibas: Kur’an aziminde sena eylemiş “Vel kadd-i keremnâ” âyete şükür73 Bu örneklerden hareketle divan şiirinden halk şiirine geçen unsurları gözönünde bulundurunca Âşık Figanî’nin klasik Türk şiirinden büyük ölçüde etkilendiği görülmektedir. Figanî’nin dilinin ağdalı oluşu da bu etkiyi doğrulayan hususların başında gelen unsurlardandır. Bu etki bazen o noktaya varmıştır ki iyi bir âşık olan Figanî’de âşıklık gelenekleri bile ihmal edilmiştir. Âşık şiiri sade bir dille halkın derdine derman olurken Figanî sanki bir divan şairiymiş gibi ağır bili kullanmada hiçbir sakınca görmemiştir. Biraz dikkat edilince aslında arı-duru bir dille söylediği âşık tarzı deyişlerinde daha başarılı olduğu ortadadır. Bu etkinin doğal olduğunu da belirtmede yarar görüyoruz. Figanî’nin yaşadığı dönemde âşıklar arasında klasik Türk şiirinin etkisi altında kalan pek çok âşıktan söz edilebilir. Bu kervanda Âşık Figanî de yerini almıştır.


Bağlantılı Yazılar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.