İNŞALLAH EYLEMEZ İMANA MUHTAÇ
İnşallah eylemez imana muhtaç
Eğer bir kişide irfan oldukça
Beş vaktına devam edüp kış ve yaz
Dilinde zikr ile Kur’an oldukça
Bihamdillah geçinirim az ile
Düşerim babına bin niyaz ile
Yanaşmam cehenneme söz ile
Muhammed Mustafa sultan oldukça
Ümidim muhkemdir beş ile dörde
Ne havfim dünyada ne de mezarda
Mizanda sıratta korkulu yerde
Ebubekir Ömer Osman oldukça
Sofunun hayını huyunu bilmem
Gafur ismi elde ummana dalmam
İnşallah mahşerde susuz da kalmam
Aliyülmurtaza aslan oldukça
Allah Muhammedi mahzun göndermez
Ümmetinin hatırnı sındırmaz
Cehennemde hicap edüp yandırmaz
İmam Hüseyin’le Hasan oldukça
Ruhsatı yetmez mi bu kadar ahın
Rahmetinden fazla mıdır günahın
Aşıkıyım Hakkın Resulullahın
Kaçan ceset ile bu can oldukça
ILGIT ILGIT ESEN SEHER YELLERİ
Ilgıt ılgıt esen seher yelleri
Benim ahu bakışlımdan bir haber
Yine bahar geldi dağlar yeşerdi
Söyle benim dal kaşlımdan bir haber
Sevdiğimin kulakları seste mi
Gönlü sevdam ile yine hasta mı
O da benim gibi kara yasta mı
Göğsü elvan nakışlımdan bir haber
Sinnim vardı otuzbeşe dayandı
Bağrım yine ateşlere boyandı
Gönül gayri gafletinden uyandı
Bülbül gibi konuşlumdan bir haber
On yıldır Ruhsati hasret yüzüne
Mihnet tuzağını kurdum izine
Seher yeli vardmsa Çamdüzü’ne
Benim ahu bakışlımdan bir haber
AŞIK RUHSATİ HAYATI VE ŞİİRLERİ
(ö. 1911 [?]) Halk şairi
Sivas’ın Kangal ilçesinin Deliktaş köyünde doğdu. Bir şiirinde.
“Elli birde zuhur edip
Doğup cihana geldim ben”
diyerek 1251’de (1835) doğduğunu belirtir. Ancak diğer bir şiirinde, “Sene bin iki yüz yetmiş yedide / Benim de yaşıma elli dediler” diyerek 1277’de (1860) elli yaşında olduğunu söylemesi bu bilgiyle çelişmektedir. Asıl adının Mustafa olduğu.
“Mustafa’dır öz adım/ Mahlasım Ruhsat koydum”
mısralarından anlaşılmaktadır. Babasının adı Şeyh Mehmed, annesinin adı Safiye’dir. Deliktaş’ta doğup orada yaşadığı için uzun süre Deliktaşlı Ruhsatî diye anılmıştır. “Dedem vilâyeti gitsem Tonus’a” mısraından hareketle soyunun Tonus’tan (Altınyayla ilçesi) Deliktaş’a geldiği ileri sürülmektedir.
“On ikime kadem bastım başıma kıldım nazar
Peder mâder gitti yetim yaşıma kıldım nazar”
beytinde on iki yaşındayken hem annesini hem babasını kaybettiğini belirten Ruhsatî dört evlilik yaptığını ve bu evliliklerden yirmi üç çocuğunun olduğunu söyler
(Eğer nikâhtan sorarsan dördü bitirdim tamam
Eğer evlâttan sorarsan yigirmi üçtür heman). Ruhsatî ömrü boyunca hanımlarının ve çocuklarının ölümünden dolayı büyük acılar çekmiş, hep geçim sıkıntısı içinde yaşamış, Deliktaş’ta azeblik, çobanlık, amelelik, yarıcılık, su bekçiliği ve duvarcılık yaparak geçimini sağlamaya çalışmıştır.
“Şevketlüm bir defa tebdil kıyafet
Gezmek vecîbe-i zimmetinizdir
Memleketin bir tutarı kalmadı
Düzmek vecîbe-i zimmetinizdir”
dörtlüğüyle başlayan şiirinde devlet ricalini kötülediği için bir süre hapsedilen Ruhsatî’nin ömrünün sonuna doğru köyünde imamlık görevinde bulunduğu söylenmektedir.
Ruhsatî’nin bir köy şairi olduğu ve yeterli tahsil görmediği kanaati yaygındır. Ancak büyük ihtimalle Arap kaynaklı olan, halk tarafından aşk hikâyeleri ve cenk kitapları gibi ilgi gören Uğru ile Kadı hikâyesini (nşr. Doğan Kaya, İstanbul 1985) nazma çekmesinden, şiirlerinde âyet, hadis ve kelâm-ı kibara yer vermesinden Arapçaya yabancı olmadığı, bir caminin inşası için söylediği,
“Târihini tarh eyledim hesâb-ı ebced ile
Biri gayın birisi şîn bâ ile tamam”
mısralarından ebced hesabını bildiği anlaşılmaktadır.
Şiirlerinde “Ruhsat, Ruhsat Baba, Âşık Ruhsat” mahlasları yanında en çok “Ruhsatî” mahlasını kullanan şaire bu mahlası Sivas’ın Karabaşı köyünden Şeyh İbrahim Efendi vermiştir. “Bir zaman İcâdî bir zaman Cehdî / Şimdi de Ruhsatî Baba dediler” beytinde işaret edildiğine göre şair önce “İcâdî” ve “Cehdî” mahlaslarını kullanmışsa da bu mahlaslarıyla şiirleri yoktur. İrticalen güzel şiirler söyleyen, ancak saz çalamayan şair ömrü boyunca arzu ettiği şöhrete kavuşamamıştır. Ruhsatî’nin bazı saz şairleri gibi hem hece hem aruz ölçüsüyle şiirleri varsa da onun şairlik gücünü yansıtan şiirleri hece vezniyledir. 500’e yakın şiirinin yarıdan fazlası koşmadır. Diğerlerini semai nazım biçimiyle ve aruz ölçüsüyle söyledikleri oluşturur. Genellikle üç beş dörtlükten oluşan şiirleri ölçü, durak, kafiye ve redif bakımından sağlam sayılabilecek bir yapıya sahiptir. Dilinin sade olması, aşk, ölüm, gurbet, yoksulluk, zamandan şikâyet, din, tabiat gibi konuları etkili biçimde dile getirmesi Ruhsatî’nin önemli özellikleridir. Ruhsatî şiirlerinin bir bölümünde bir âşık gibi kalbi heyecanla çarpan, tabiattan zevk alan, toplumun bozuk yönlerini gören bir saz şairi, bir bölümünde öğüt veren, fâni güzelliklere aldanmayan, mütevekkil bir derviş edasındadır. Vehbi Cem Aşkun dinî öğelere fazlaca yer veren Ruhsatî’nin Nakşibendî, M. Fuad Köprülü ise Bektaşî olduğunu söylerken onun hakkında geniş bir araştırma yapan Doğan Kaya şiirlerinden hareketle Nakşibendî olduğunu ortaya koymuştur (Âşık Ruhsatî, s. 23-24). Âşık edebiyatı içinde bir âşık kolunun kurucusu sayılan Ruhsatî’nin birçok şiiri günümüzde türkü ve ilâhi olarak söylenmektedir.
Ruhsatî’nin ölüm tarihi kesin olarak bilinmemekte, M. Fuad Köprülü onun 1899′-da, Kadri Özyalçın – Kemal Gürpınar 1901′-de, Vehbi Cem Aşkun ile Eflatun Cem Güney ise 1911’de vefat ettiğini söylemektedir. Şiirlerinde yaşının yetmişe dayandığını belirtmesi, 1903’te Sivas valisi olan Reşid Paşa’dan ve Sultan Mehmed Re-şad’ın saltanatından (1909-1918) söz etmesi 1911 yılında öldüğü yolundaki görüşü daha güçlü kılmaktadır. Mezarı Deliktaş’ta kendisinden önce ölen oğlu Âşık Minhâcî’nin yanındadır. Taşında,
“Ruhsatî Azrail gezer kastıma
Hakkım helâl olsun eşim dostuma
Bir belli taş dikin başım üstüne
Bir gün devir döner belirsiz olur”
dörtlüğünün bulunduğu mezar 1970’li yılların başında Sivas Valisi Celal Kayacan tarafından yaptırılmıştır.
BİBLİYOGRAFYA :
Kadri Özyalçın. Deliktaşlı Ruhsatî, I. Kitap, Sivas 1936; a.mlf. – Kemal Gürpınar, Deliktaşlı Ruhsatî, 11. Kitap, Sivas 1938; Vehbi Cem Aşkun, Büyük Halk ve Saz Şairi Ruhsatî, Sivas 1944; M. Fuad Köprülü. Türk Saz Şairleri, Ankara 1962, s. 539-540, 575-588; F. Erömer, Deliktaşlı Ruhsatî, İstanbul 1963; Eflatun Cem Güney – Çetin Eflatun Güney. Âşık Ruhsatî: Hayatı ue Şiirleri, İstanbul 1963; Doğan Kaya. Ruhsatî’nin Uğru ile Kadı Hikâyesi, İstanbul 1985; a.mlf., Sivas’ta Âşıklık Geleneği ue Âşık Ruhsatî, Sivas 1994; a.mlf.. Âşık Ruhsatî, Sivas 1999; Nurettin Albayrak. Ruhsatî, İstanbul 2001; “Ruhsatî”, TDEA,VII, 357.
Nurettin Albayrak, diyanet islam ans. 35
ÂŞIK RUHSATÎ DİVANINDAN ÖRNEKLER
*
OLDUKÇA
Sen ne korkuyorsun Dede Bektaşi
Hünkar Hacı Bektaş Veli oldukça
Elbet ki cennetin kapısın açar
Cömertlerin piri Ali oldukça
Bilir bilmez eksik değil günahım
Gafur ismi ile beraber ahım
Hasan Hüseyin’dir elde penahım
Cennet bahçesinin gülü oldukça
Muhabbetin eser koydu bu cana
Canım kurban olsun gül-i hubana
Aciz kölesiyim atmaz yabana
Selman Kamber Kızıldeli oldukça
Doğruca yol sürdü Musa-yı Kazım
El ne derse desin sana ne lazım
Cafer-i Sadık’tır dilde niyazım
Dünya ucdan uca dolu oldukça
Ne mümkün ki muhabetten kesilem
Aşk yolunda dolmuş iken esilem
On dört masum-ı pak elde vesilem
Cümlesi bir kökün dalı oldukça
Allah Muhammed’i sevdi halk etti
Rahmetine kullarını gark etti
Aşık Ruhsat hikmetini fark etti
Kerbela’nın kanlı seli oldukça
*
NE DEDİM NEME KÜSTÜN
Ne dedim neme küstün
Mevladan bulasıca
Gel beri barışalım
Viranda kalasıca
Nola sevdiğim nola
Kolun boynuma dola
Emeği gidip sesle
Boş yere yelesice
Bak şunun cunbuşuna
Ker (rastık) çekmiş kaşına
Pişman olup işine
Saçını yolasıca
Seni sevdim derinden
Kan kaynar damarından
Güzellik defterinden
İsmini silesice
Niçin eviçten uçan
Niçin ağ göğsün açan
Niçin Ruhsat’ tan kaçan
Hey benim olasıca
*
Her sabah her sabah dertli esersin
Bilmem ki muradın ne seher yeli
Kerem eyle dost köyüne gidersen
Benim de halimi de seher yeli
Hasret kıyamete kalıyor deyu
Yaralar vücudum alıyor deyu
Derd ü firkat i le ölüyor deyu
İsmimi deftere ko seher yeli
Bozuk dünya sefasına erilmez
Adûlar içinde bir gün görülmez
Bizim bu işimiz burda görülmez
Çekelim ah ile hu seher yeli
Ne acayip dumanlıdır başımız
Kırk yediye yüz döndürdü yaşımız
Kerbelâ cengine döndü işimiz
El-aman bir damla su seher yeli
Kerem eyle Medine’ye varasın
Arzıhalim doğru dosta sunasın
Varsın Ruhsatî’yi eller kınasın
Akıyor gözümden su seher yeli
*
HER ZAMAN BULANIK AKMA
Bir kapı aç durulasın;
Herkes biliyor ölüm var
Ne boşuna yorulasın.
Vasıl oldum vara vara.
Gezme mudara mudara
Bir güzel sev gözü kara
Günde bir yol sarılasın.
Desinler bu kimin kızı
Temiz olsun yüzü gözü
Yâd oldukça güzel sözü
Kuruldukça kurulasın.
Gayri lâl eyle dilini
Gül isen bul bülbülini
Mecaziden çek elini
Nice böyle yâr olasın.
Nereden aldın firkati
Kimden nuş ettin şerbeti
Aferin âşık Ruhsati
Güzel dedin var olasın..
*
HEY AĞALAR DERDİM KİME YANAYIM
Hey ağalar derdim kime yanayım
Gönül yoldaşını bulana kadar
Kişi sevdiğinden ayrı düşerse
Yanar ateşlere ölene kadar.
Göz yaşımdan mektup yazdım almadı
Eğer talip isen yaram sar şimdi
Demir çarık giydim o da delindi
Dolaştım o yâri bulana kadar.
Gözün yaşı o ummana getirir
Vefalı güzeller derman yetirir
Sevdiğim karşında küsmüş oturur
Ağlarım saçımı yolana kadar.
Ruhsati nerede kaldı vatanım
Kesildi takatim bitti dermanım
Geldi kederimden ağzıma canım
Ölmem yâr yanıma gelene kadar.
*
HİKMET NE (İLAHİ SIRRINA AKILLAR KASİR)
İlahi sırrına akıllar kasir
Verdin Kerbela’ya narı hikmet ne
Nice göz görmedik saltanat verdin
Geçirdin belaya harı hikmet ne
Belkiya’ya yedi derya gezdirdin
Her bir nebatatın nef’in yazdırdın
Nesimi’nin derisini yüzdürdün
Mansur’u çektirdin dara hikmet ne
Musa peygambere koyun yaydırdın
Tur’a davet edip vahyin duyurdun
Hüseyin’e kanlı donlar giydirdin
Hasan’a giydirdin sarı hikmet ne
Terk et dedin Ethem terk etti tahtın
Eyyub’a dert verdin keşfedip bahtın
İbrahim’i ateşlere bıraktın
Yakmadın nur ettin narı hikmet ne
Sırr-ı hikmetini bilmez her adam
Bilenlere ben de olayım huddam
Bir mecazi aşk yolunda demadem
Ruhsat’a çektirdin zarı hikmet ne
*
HOCA (EĞER SORARLARSA)
Eğer sorarlarsa müslüman mısın
Bihamdillah müslümanım ey hoca
Elhamdülillahın manası nedir
Allah bir Resul hak imanım hoca
Eğer sorarlarsa kimin kulusun
Kuluyum Allahın peygamberim hak
Sorarlarsa peygamberin adı ne
Muhammed Mustafa cananım hoca
Sorarlar Allah’ı(1) nerde bilirsin
Mekandan münezzeh kalpte gizlidir
Ne yerde ne gökte ne sağda solda
Çağırdığın yerde bil anı hoca
Derse birliğine var mı dedilin
Delilim ihlastır «Küfüven ahad»
Sorarlarsa aklen delilin var mı
Nice yüz bin yerde be canım hoca
Eğer sorarlarsa otuz üç farzı
On ikisi namazdadır kılana
Eğer sorarlarsa altısı nerde
İmandadır gani gümanım hoca
Mümin ister nasihati işide
Zindanda kalmıya yerin ışıda
Savum salat hac ve zekat beşi de
Eda eden var mı aslanım hoca
Dördü de abdestte payı sor heman
Üçü de gusulde farzoldu inan
İki darp bir niyet teyemmüm ayan
İşte böyle gül ü reyhanım hoca
Adem Baba Ruhsati’nin atası
Var ise affeyle sözüm hatası
Dahi çoktur bu sualin ötesi
Benden ala bilin inanın hoca
*
ILGIT ILGIT ESEN SEHER YELLERİ
Ilgıt ılgıt esen seher yelleri
Benim ahu bakışlımdan bir haber
Yine bahar geldi dağlar yeşerdi
Söyle benim dal kaşlımdan bir haber
Sevdiğimin kulakları seste mi
Gönlü sevdam ile yine hasta mı
O da benim gibi kara yasta mı
Göğsü elvan nakışlımdan bir haber
Sinnim vardı otuzbeşe dayandı
Bağrım yine ateşlere boyandı
Gönül gayri gafletinden uyandı
Bülbül gibi konuşlumdan bir haber
On yıldır Ruhsati hasret yüzüne
Mihnet tuzağını kurdum izine
Seher yeli vardmsa Çamdüzü’ne
Benim ahu bakışlımdan bir haber